Bu gün içerisinde yaşadığımız dünyanın en önemli meselelerinden birisinin İklim ve Nüfus artışı olduğundan bahisle Hanedan bağlantılı Elit tabaka elindeki tüm teknolojik imkânları seferber ederek
-İnsan nüfusunun azaltılması,
-iklime etki eden argümanların denetlenmesi çalışmaları ile dünyada belli periyodlar halinde yaşanan olgunun önüne geçmeye çalışmaktadır…
Yazılı kaynaklarda tarihsel süreç içerisinde bu periyodun önemli kilometre taşlarını ve döngünün yedi yıllık işaretlerini de hatırlatarak olayın metafizik boyutuna değinmeye çalışacağız…
Bizim türümüzün içinde bulunduğu her problemin var oluşumuzla birlikte başladığını günümüzdeki kaosun bilgiye sahip niyeti kötü olanların bilgisizler ve bilgiye sahip ama kötülükten uzak olanlara hükmetme arzusundan kaynaklandığını idrak edemeden göçüp gideceğimizden korkarım…
1-TÜRKLERİN ORTA ASYA’DAN GÖÇ ETMELERİ VE KAVİMLER GÖÇÜ
Tamamen olmasa da çoğunlukla göçebe yaşayan Türkler, ana yurtları olan Orta Asya’dan ayrılarak başka bölgelere doğru göç etmişlerdir.
Bu göçlerin meydana gelmesinde Orta Asya’daki iklim değişikliklerine bağlı olarak meydana gelen kuraklık, hayvanlara otlak bulma ihtiyacı, nüfus artışı sonucunda geçim kaynaklarının artan nüfusu besleyememesi gibi faktörler etkili olmuştur.
Ayrıca yeni yerler fethetme arzusu, Türk boyları arasındaki mücadeleler, bölgedeki siyasal nedenler ve esir düşmektense bağımsız yaşama isteği de göçlere neden olan faktörlerdendir.
Bu nedenlere bağlı olarak gerçekleşen ilk göçler, nüfusun az ve toprakların da verimli olduğu yakın çevredeki alanlara doğru olmuştur.
Bu alanlar da yeterli gelmeyince daha uzak ve geniş alanlara göçler başlamıştır.
Türk topluluklarının 4. yüzyılda ana yurtlarından ayrılarak Avrupa Kıtası ve Asya Kıtası’nın batısına doğru başlattıkları göç, dünyadaki en büyük kitlesel göç hareketlerinden biri olan Kavimler Göçü’ne neden olmuştur.
Sonuç itibarıyla Avrupa Kıtası’nda yaşayan birçok kavmin, Türk topluluklarının önünden kaçmasıyla yaklaşık bir asır süren büyük bir göç dalgası yaşanmıştır.
“HANEDAN” Konusunda yazdığım seri yazıların içerisinde bu konu ile ilgili olarak “Türklerin çeşitli sebeplerden dolayı anayurtlarından ayrılmaları ile başlayan kavimler göçü neticesinde Batı Roma İmparatorluğu’nun sonunu hazırlayan birtakım olaylar cereyan etmiştir.
Türklerin önlerinde bulunan Germen kavimlerini batıya doğru itmeleri, bu kavimlerin Roma İmparatorluğu’nun sınırlarını tehdit etmesine neden olmuştur.
İmparator I. Theodosius (379-395) döneminde bir yandan içeride ekonomik, dini, toplumsal karışıklıklar yaşanırken diğer yandan devletin sınırları barbar akınları ile büyük bir tehdit altına girmiştir.
Böyle bir ortamda I. Theodosius 395 yılında imparatorluğu iki oğlu Arkadius ve Honorius arasında taksim etmiştir.
Bu taksimat doğu ile batı arasında kesin bir ayrılığı hedeflemezken esasen de bir ayrılığın başlangıcı olmuştur.
Zaman içerisinde imparatorluğun doğu yakası stratejik, askeri, siyasi, ekonomik vs. nedenlerden dolayı gittikçe güçlenirken, batı yakası Germen kavimlerin saldırı ve tazyikiyle zayıflamaya başlamıştır.
Bu durum Batı Roma İmparatorluğu’nun sonunu getirirken Avrupa kıtasının siyasi ve etnik haritasının da büyük ölçüde değişmesine neden olmuştur.
Elde edilen tarihi bulgulardan yola çıkarak bahsedilen dönemin Paganizm ve Şamanist öğretilerin çok güçlü olduğu bir dönem olduğunu söyleyebiliriz…
Paganizm ve Şamanist kültürün en önemli argümanlarından birisi Şecere/soy kutsallığıdır…” diye yazmıştım…
2- MISIR HAKKINDA ANLATILANLAR…
Dünyadaki bu duruma birde Kuran-ı Kerim de Yusuf Suresi üzerinden bakalım…
Bu Surede konuya ilgi duyan herkes için çok değerli bilgiler olduğunu söyleyebiliriz…
Yusuf Peygamber tüm hayatı ile insanlığa çok önemli bilgiler vermektedir, ancak bu bilgiler için sadece Kuranın kendisinin ne anlattığını anlamak gerekiyor…
Kuran 111 Ayetten oluşan Yusuf Suresine birinci ayette “Elif Lam Ra Bu kitabın ayetleridir” anlattıklarının ne kadar önemli olduğuna işaret ederek başlar…
Yûsuf Suresi 43. Ayette Hazreti Yusuf Mısır Meliki’nin gördüğü rüyayı şöyle yorumluyor:
"Tarlanızı boş bırakmaksızın yedi sene boyunca ekip biçin. Hasat ettiğiniz zaman da ihtiyacınız için ayıracağınız az bir şey hariç, geri kalanını başağıyla bırakın. Bunun ardından gelen yedi kurak yıl, tohumluk olarak ayırdığınız az bir kısmı hariç hepsini yer bitirir. Bundan sonra da insanların bolluğa kavuşacakları bir yıl gelir."
Mısır Meliki’nin rüyasını yorumlayan Yusuf Peygamber yönetime getirilir.
Yedi yıl süren bolluk döneminde ekonomide tasarruf oranını artırır. Ülke kaynaklarını en verimli şekilde değerlendirir. Bugünkü anlamda yerli imalatı güçlendirecek bir plan ve strateji uygular. Kısaca ülke kendi kaynaklarına dayanmaktadır. Nitekim sonraki yedi yılda gelen kıtlık döneminde tüm komşu ülkelerin yardım taleplerine cevap verir. Onlara ürün ihracatı yapar. Mısır öyle bir cazibe merkezi haline gelir ki komşu ülkeden kardeşleri bile ürün almaya gelirler. Artık Mısır diğer ülkelerin mal almak için koştuğu bir ülkedir.
Kuran-ı Kerim’de kıssaları anlatılan peygamberler içinde hayatı bir sure içinde ayrıntılı olarak anlatılan tek peygamber Hz. Yusuf’tur.
Ve Kuran, bu kıssada ilgi duyan herkes için ibretler olduğunu söylüyor.
Meraklıları mutlaka tamamını okumalı ve mümkünse rivayetlere ve israliyata dayanan meallere değil son dönemde yapılan çalışmalar ile elde edilen farklı yorumlara ulaşmalıdır.
Ancak Kurandaki Yusuf Suresi gösteriyor ki iklim ve nüfusa bağlı periyodik dönemler süreklidir.
Başka türlü olsaydı örnek olarak anlatılmazdı ve Afrika kıtasındaki bu günkü buna en güzel örnektir…
Sahip oldukları bilgi ile Bunun farkında olan niyeti kötü olanlar bilgisizler ve bilgiye sahip ama kötülükten uzak olanlara müdahale ederek Kıtlık dönemine hazırlık yapmaktadır.
O nedenle Hanedan dediğimiz elit kesim sahip oldukları bilginin nimetlerinden faydalanarak Konjonktürel hareketler kendileri tarafından seçilen bilgili yöneticilerin idaresinde seçtikleri ülkeleri cazibe merkezi haline getirmektedir.
Dünyada sermaye bolluğunu kullanarak bu dönemleri sona erdiği zamana kadar cazibe merkezi haline getirdikleri ülkelerde kendi yaşamlarını garanti altına almaktadırlar…
SONUÇ OLARAK…
Sonuç olarak bu gün insan türünün karşı karşıya kaldığı söylenen İklim ve Nüfus meselesi bu günün meselesi değildir bu mesele burada nefes almaya başladığımızdan bizim problemimizdir…