Başlangıç olarak hepimizin kendimize göre bir bakış açımız, düşünce biçimimiz, değer yargılarımız, kabul ettiğimiz doğrularımız, düşüncelerimizi biçimlendiren algılarımız ve tüm bu unsurların ışığında oluşan tercihlerimiz ile seçerek yürüdüğümüz bir "yol"umuz var diye düşündüğümüzü kabul edelim…
Çevremizde çeşitli vesileler ile muhatap olduğumuz/olmak zorunda kaldığımız insanlar arasında kendi hayat felsefesi olan ve bu felsefe ile oluşturduğu değerler üzerine düşünerek kafa yoran kişi sayısı ne kadar sizce?
Her birimiz her konunun uzmanı bir allameye dönüştük oysa.
Hiç birimiz anlatılanları dinleme derdinde değil hepimiz dinlemek yerine “kendimize göre bir bakış açımız, düşünce biçimimiz, değer yargılarımız, kabul ettiğimiz doğrularımız, düşüncelerimizi biçimlendiren algılarımız ve tüm bu unsurların ışığında oluşan tercihlerimiz ile seçerek yürüdüğümüz bir "yol"umuz” hakkında anlatmak derdindeyiz…
Ben oldum demek ve bu tarz düşünmek çok tehlikelidir.
Bilginin kaynağının “Yaratıcı” olduğunu kabul etmek üzerine bina edilmemiş tüm düşünceler ve bu düşüncelerden oluşan felsefeler oluşturdukları tek reçeteyi tüm problemlerde geçerli sayma hatasına düştüklerinden oluşturdukları sistemler statik kalmak zorundadır…
Oysa Yaşam statik olmaya dayanamaz…
Yaşam doğası gereği her konuda dinamiktir bu nedenle insanda başta düşünce sistemi olmak üzere tüm yaşamını dinamik bir sistem üzerine bina etmelidir…
Bu nedenle hepimiz;
Konuşanımız da dinleyenimiz de, yazanımızda da okuyanımız da arada bir dönüp kendi kendine sormalı:
"Acaba “kendimize göre bir bakış açımız, düşünce biçimimiz, değer yargılarımız, kabul ettiğimiz doğrularımız, düşüncelerimizi biçimlendiren algılarımız ve tüm bu unsurların ışığında oluşan tercihlerimiz ile seçerek yürüdüğümüz bir "yol"umuz” formülü bana doğru yolu buldurmamış olabilir mi?" diye...
Bilgiyi kaynağından almadığımız, kaynak ile direk bağlantı kuramadığımız sürece başımıza gelenlerin kendi irademiz (aklımızı kullanan zekamız) ile yaptığımız tercihler dolayısı ile olduğunu kabul etmek zorundayız…
Bunu kabul ettiğimizde yaşam kendiliğinden dinamik hale dönüşecektir ve dinamik halde yaşayan insan zekasının kendisine sağladığı idrak ile kullandığı aklını anlamak için değil anlatılanları dinlemek yazılanları okumak okuduklarını öğrenmek ve öğrendikleri ile kendini geliştirmek kullanacaktır…
İşte bu nedenle zeki insanlar az konuşur ve çevresinde az insan vardır…