Yabancı ülkelerin yurttaşları Türk dizilerini neden izlediklerini, neleri beğendiklerini ve Türkiye hakkındaki fikirlerinin ne yönde değiştiğini anlattı.
Yabancı diziler ülkemizde 1970'li yıllardan beri yayımlanıyor ve bazıları da birçok kişinin aklında unutulmaz yapımlar olarak yer edinmiş durumda. Benim gibi 1990'lı yıllarda doğanlar çoğunlukla Amerikan yapımı dizilerle büyüdü. Kanıt Peşinde, Kardeşler Takımı, Prison Break, Lost ve daha birçok dizi bizim kuşağın çocukluk anılarının ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Dünya çapında büyük ses getiren yapımların Türkiye'de orijinal yayın tarihlerinde ya da hemen bir hafta sonra yayımlanmaya başlaması ve sonrasında dijital yayın platformlarının da hayatımıza girmesiyle yabancı dizileri daha çok konuşmaya başladık. Hem günlük hayatımızda hem de sosyal medya platformlarında. Bu diziler artık yaşamın olağan akışının vazgeçilmez bir parçası oldu.
Tersinin olabileceği aklımıza gelir miydi? ABD'li bir şarkıcının Türk yapımı bir Osmanlı dizisinin sıkı hayranı olacağını veya İspanyol Twitter kullanıcılarının Türk yapımı bir yaz dizisini trendlere sokacak kadar konuşacağını tahmin edebilir miydik? Ya da yabancı ülkelerin televizyon kanallarında Türk dizilerinin fragmanlarının oynayıp izleyiciler tarafından heyecanla beklenmesini? Türk dizi sektörünün gösterdiği uluslararası başarıyla yaklaşık 15 senedir gerçekleşen şey tam olarak bu ve yerli dizilerin popülerliği giderek daha fazla ülkeye yayılıyor.
Türk dizilerinin yurtdışına açılma macerası başrollerini Müjde Ar ve Şükran Güngör'ün paylaştığı 1975 yapımı TRT dizisi Aşk-ı Memnu'nun 1981'de Fransa'ya satışıyla başladı. Yıllar sonra aynı eserin Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ'lu uyarlaması dünyanın dört bir yanında milyonlarca izleyiciye ulaşacaktı. 1981'deki ilk adımın devamıysa yaklaşık 20 yıl sonra Deli Yürek'in bölüm başına 30 dolar gibi komik bir rakamla Kazakistan devlet televizyonuna satılmasıyla geldi.
Türk dizilerinin büyük çıkışı, 2000'li yıllarda üretilen yapımların Ortadoğu ülkelerinde yayımlanmaya başlamasıyla gerçekleşti. Gümüş dizisinin 2008'de Suriye Arapçasıyla seslendirilip Arap dünyasında Noor adıyla yayımlanması, sonraki yıllarda onlarca dizinin söz konusu bölgede popülerlik kazanmasının önünü açtı. Suudi televizyon kanalı MBC'nin verilerine göre dizinin final bölümü 85 milyon Arap seyirciye ulaştı.
En çok sayıda ülkeye ihraç edilen dizi olma özelliğini taşıyan Muhteşem Yüzyıl, 70 ayrı ülkede 500 milyondan fazla izleyiciyle buluşarak Türk dizi sektörünün yurtdışına açılma serüveninin kilometre taşlarından biri haline geldi.
Balkanlar'a, Güney Amerika'ya, Asya ve Avrupa'ya açılan Türk dizilerinin 2008'deki ihracat geliri 100 milyon dolarken, bu rakam 2020'de 500 milyon doları buldu. Artık Türkiye, ABD'den sonra dünyanın en büyük ikinci dizi ihracatçısı.
Peki Türk dizilerinin dünya genelinde böylesine büyük bir başarı elde etmesinin ardındaki sebepler neler? Birbirinden çok farklı kültürlere sahip ülkelerin yurttaşları Türk dizilerini niçin izliyor? Türk dizileri, yurtdışındaki izleyicilerin Türkiye hakkındaki fikirlerini değiştiriyor mu?
Farklı ülkelerde yaşayıp Türk dizileri izleyen yabancılara yönelttiğimiz sorularda en çok vurgulanan kavram aile değerleri oldu. Rusya'da yaşayan Alexandra, Türk dizilerinde gördüğü kültürün, özellikle de bir araya gelip yemek yeme geleneğinin hoşuna gittiğini anlattı:
Türk halkının izlediğim dizilerde gösterilen kültürünü beğeniyorum. Özellikle aile değerlerini, sahip oldukları bağları ve erkeklerin kadınlara karşı saygılı ve şefkatli yaklaşımını. Büyük bir aile ya da arkadaş grubunun dolu dolu bir yemek masasının etrafında toplanmasını ya da çay içip her türden meseleyi konuşmasını gerçekten seviyorum.
Türk dizileri izlemek Alexandra'nın Türk halkı ve Türkiye hakkındaki görüşlerini de etkilemiş:
İstanbul'un, Boğaz'ın ve özgün mimarinin harika görüntüleri var. Oyuncuların da güzel göründüğünü söylemeliyim. Dizilerin entrikalı ve şaşırtıcı hikayeleri var. Karakterlerin davranışları ve oyunculuklar duygusal. Türk dizilerini izlemeden önce Türkiye hakkında herhangi bir fikrim yoktu fakat artık Türkiye'yi ziyaret etmeyi çok istiyorum.
Finlandiya'da yaşayan ve bir Türk'le evli olan Carolina, kültür ve geleneklerin Türk dizilerinde iyi yansıtıldığını düşünüyor:
Türk kültürü ve gelenekleri Türk dizilerinde iyi temsil ediliyor. Özellikle de konu evlilik, nişan ve cenazeler olunca.
Fakat Carolina'ya göre Fin ve Türk dizileri arasında belirgin farklar da var:
Öte yandan LGBT ilişkiler ya da veganlık Finlandiya'daki dizilerde daha fazla işlenirken Türk dizilerinde din ekranda daha sık gösteriliyor. Ayrıca Fin dizileri politik bakımdan daha nötr olma eğiliminde.
Türk dizilerinin fikirlerinde nasıl değişimlere yol açtığını sorduğumda Carolina şu cevabı verdi:
Türk dizilerini altyazıyla izlemeyi seviyorum çünkü bu şekilde Türkçe öğrenip kültürü de yeniden keşfedip güzel zaman geçirebilirim. Türk dizileri genelde harika bir kaliteye sahip oluyor. Ayrıca Ezgi Mola, Demet Evgar ve Ata Demirer gibi oyuncuları da beğeniyorum.
Carolina, Türkiye'yi ziyaret etme konusundaysa şunları söyledi:
Daha önce birkaç defa Türkiye'ye geldiğim için ülke hakkındaki fikrim pek değişmedi fakat diziler içimde her zaman Türkiye'yi yeniden ziyaret edip, güzel manzaralara bakıp lezzetli yemekler yeme isteği uyandırıyor.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf ve Video Bölümü'nden diziler üzerine çalışan akademisyen Prof. Dr. Aydan Özsoy, Türk dizilerinin başarısını birkaç farklı unsura bağladığını söylüyor. Independent Türkçe'ye konuşan Özsoy, Yeşilçam ve Türk tiyatrosundaki güçlü melodram ve komedi geleneğinin bugünkü dizilerimizde yeni bir dille başarılı şekilde kullanıldığını vurguluyor.
İkincisi, ülkemizin çok kültürlü yapısının sağladığı zenginlikler ve yazar, yönetmen ve oyuncuların buradan beslenebiliyor olması. Bu çok kültürlülük içinde edebiyatımızın da katkısıyla yaratıcı senaryolar yazılıyor ve bu senaryolar televizyon dizi sektörünü besliyor.
Özsoy, iletişim ve teknoloji alanındaki gelişmelerin de başarıyı getiren etmenlerden biri olduğunu ifade etti:
Hafifleyen kameralar, hızlanan çekim imkanları, dijital kurgu, ses, müzik ve mekan kullanımlarının profesyonelleşmesi, dron imkanları dizilerimizin yapım kalitesini olumlu yönde etkilemiş, dizilerimizin seyirci ile olan etkileşimini artırmıştır.
Yumuşak Güç, Ulus Markalama ve Kültürel Yakınlık
Yunanistan'da Türk dizileriyle ilgili yapılan bir araştırmada Yunanların aile yapısında Türklere olan kültürel yakınlığı, önemli bulgulardan biri olarak öne çıkıyor. Çalışmada varılan sonuca göre aile yapısı, hiyerarşi ve aile fertleri tarafından ortaya konan otorite, katılımcıların görüşlerine kültürel bakımdan daha yakın olma eğilimindeydi. Ancak muhafazakar aile yapısı toplumsal cinsiyet ve buna yönelik ayrımcılığı kapsayınca kültürel yakınlığın büyük ölçüde azaldığı gözlemlendi.
Araştırmada öne çıkan bulgulardan bir diğeriyse Yunanistan'da yayımlanan aynı türden İspanyol ve İtalyan dizilerinin Türk dizileri kadar tutulmamasıydı. Buradan varılan sonuçsa ülkeler kendi içeriklerini üretmediklerinde izleyicilerin en iyi ikinci seçeneğe yönelip kültürel olarak kendilerine en yakın olanı tercih etmesi.
Örneğin Almanya'da yaşayan Afgan İbrahimi ailesi, Avrupa dizilerine göre daha az cinsel içerikli sahnelere yer verildiğinden Türk dizilerinin ailecek izlemeye daha uygun olduğu görüşünde. Öte yandan İbrahimi ailesi Türk dizilerinde "zengin ve fakir aileler üzerinden kurulan senaryoların birbirini çok tekrar ettiğini" düşünüyor. Yine de dini değerler ve kültür açısından Türk yapımlarını kendilerine daha yakın görüp onları izlemeyi tercih ediyorlar.
Yabancı izleyicilerin Türk dizilerinde kültür ve geleneklerin yansıtılması hakkındaki görüşleri farklılık gösterirken Prof. Özsoy, dizilerimizde kültürün ekranda nasıl yer bulacağına dair tercihleri şu ifadelerle açıkladı:
Bir Türk dizisi, yaslandığı türe; komedi, melodram ya da tarih olabilir, türün özelliklerine, olanaklarına bağlı olarak gerçek olanla ilişki içindedir. Ya da yetiştiği, yaşadığı kültürüne dayanarak öyküsünü anlatır. Hikayenin ne olduğu, nasıl anlatılacağı, dayandığı çatışmaları yazar ve yönetmeninin tercihidir. Tüm bu tercih ve yaratım süreci de haliyle gündelik yaşam ve politik olandan beslenir. İçerik üretenlerin Türkiye'yi nasıl gördükleri ve anlatmak istedikleri çerçevesinde biçimlenir.
Almanya'nın Stuttgart kentinde yaşayan Ermenistanlı Violetta aşk, ihanet ve aile ilişkileri temalarına odaklandıkları için Türk dizileri izlemeyi sevdiğini söylerken, ekranda gördüklerinden kültür ve gelenekleri pek de öğrenemediğini düşünüyor:
İzlediğim dizilerde yaşam tarzı son derece moderndi, dolayısıyla kültür ve gelenekler hakkında çok şey öğrenemedim. Ayrıca nadiren türban takan karakter gördüm, özellikle genç olanlarda (40 yaşın altındakilerde). Dizilerde din genel olarak ekrana yansımıyor.
Türkiye hakkındaki fikirlerinin değişmediğini söyleyen Violetta şöyle devam ediyor:
Fakat Türkiye'ye hiç gitmedim. Bu yüzden dizilerde gösterilen kültür ve yaşam tarzının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını bilmiyorum.
Televizyon dizileri üretildiği ülkenin kültüründen doğup besleniyor ve günümüzdeki imkanlarla bambaşka kültür ve coğrafyalara ulaşıp etki bırakma gücüne sahip. Kültür farklılıkları yurtdışındaki izleyicilerin dizilerimizi ne ölçüde tercih edip beğendiğini doğrudan etkiliyor. Bu tercihlerin yönünü belirleyen kavramlar arasında yumuşak güç ve ulus markalama da var.
Ulus markalama, ülkelerin uluslararası ilişkilerdeki itibarını artırma hedefiyle kurumsal pazarlama konseptleri ve yöntemlerinden faydalanması anlamına geliyor. Ülkeler ulus markalama çalışmalarıyla kimliklerinin daha ayırt edilebilir bir halini oluşturmayı veya tamamen yeniden inşa etmeyi amaçlayabilir. Ülkeler hakkındaki kalıp yargıları yıkmak da bu hedefler arasında olabilir.
Yumuşak güçse sert gücün aksine askeri ve ekonomik unsurları içermez. Bir ülkenin sahip olduğu değerler ve olanaklar gibi unsurların başka ülkelerin ve yurttaşlarının hayranlığını kazanmak için kullanılması anlamına gelir. Örneğin Hollywood filmleri kullanılan söylemler, ifadeler, semboller, kostümler ve müzikler aracılığıyla ABD'deki kültür ve inançların yanı sıra ekonomik, sosyal ve siyasal değerleri dünyanın dört bir yanına yayar. Yani ABD, dış politikadaki hedeflerine ulaşmak için sinema sektöründen yumuşak güç olarak faydalanır. Söz konusu uygulama ve süreçlerde elbette diziler de son derece önemli bir role sahip.
Prof. Özsoy da Türk dizilerinin yumuşak bir güç olarak kullanıldığını düşünenlerden. "Hatta bugün yumuşak bir güç olmanın ötesine geçmiş durumda" tespitini yapan Özsoy, "sarmalayıcı bir güce dönüşmüştür" diyor ve ekliyor:
Dijitalleşmenin de etkisiyle, turizmden başlayarak sağlık, medya ve eğitim başta olmak üzere pek çok alanla etkileşim içindedir. Dizi mekanlarını, oyuncuları görmek isteyen, dizilerde kullanılan kostüm, aksesuarlara sahip olmak isteyen yerli yabancı turist ve pek çok dizi izleyicisi bulunuyor. Yabancı pazarlara açılan başarılı dizilerimiz tüm bu gelişmeler düşünüldüğünde kuşku yok ki birer marka değer taşıyor.
Türkiye'nin Abidjan Büyükelçisi Havva Yonca Gündüz Özçeri ise yakın zamanda Fildişi Sahili'nde Türk dizilerinin yarattığı etkiden şöyle bahsetti:
Dizilerimizin burada çok güzel, yumuşak bir gücü var. Ülkemizin tanınırlığına çok katkı sağlamış durumdalar.
2010'ların başından itibaren büyük çıkış yakalayan Türk dizi sektörü büyüyüp genişlemeye devam ederken ürettiği yapımlar Tanzanya'dan Arjantin'e, İspanya'dan Japonya'ya alıcı bulmayı başarıyor. İster yumuşak güç işlevi görsün ister ulus markalama aracı olarak kullanılsın, Türk dizilerinin hem yakın hem de uzak kültürlere sahip izleyiciler üzerinde Türk kültürü ve geleneklerine dair belirgin bir etki bıraktığı aşikar.
Mevcut duruma bakıldığında Türkiye yapımı dizilerin evrensel içeriklere sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yerli dizilerin Türkiye ve Türkçeye olan ilgiyi artırdığı da açıkça görülüyor. Netflix ve Disney+ gibi uluslararası dijital yayın platformlarının Türkiye'deki faaliyetlerini artırmasıyla da halihazırda dünya çapında üne sahip Türk dizileri ve Türk oyuncuları popülerliklerini artırmayı sürdürecek gibi görünüyor.