İngiltere'de hükümet, bankacılık sektöründe son 30 yılın en köklü değişikliklerini yapmaya hazırlandığını duyurdu. 30'u aşkın "reformdan" oluşan paketin amacı "bürokrasiyi azaltma" ve "büyümeye turbo hızı kazandırmak" olarak açıklandı.
2008'deki büyük mali krizden sonra yapılan değişikliklerle bankaların daha riskli yatırım kollarıyla mevduat kollarının birbirinden ayrılması şart koşulmuştu. Şimdi bu kuralın da değişebileceği anlaşılıyor.
Bu değişiklik paketi, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılması (Brexit) sonrası, ekonomisini özel ihtiyaçlarına göre istediği gibi düzenleme özgürlüğüne de örnek olarak gösteriliyor.
Londra'nın "Avrupa'nın önde gelen finans merkezi" pozisyonu, Brexit'in ardından sarsılmaya başlamıştı.
Ancak kuralların gevşetilmesini eleştirenler, devletin, aşırı ve karşılıksız risk alan finans sektörünü kurtarmak için milyarlarca sterlinlik kurtarma operasyonları yapmak zorunda kaldığı 2008 mali krizinden alınan derslerin unutulmaması gerektiğini söylüyorlar.
İngiltere'deki finans sisteminde daha önce böylesi yine "başlangıç" ya da "milat" niteliğindeki "kuralsızlaştırma" ya da "serbestleştirme" niteliğindeki değişiklikler 1986'da Margaret Thatcher hükümeti tarafından yapılmıştı.
Hükümet zaten daha önce bankacılara verilen ikramiyelere konan üst sınırı kaldıracağını ve yatırımları artırmak amacıyla, sigorta şirketlerinin, konut ve rüzgar çiftlikleri gibi uzun vadeli yatırımlara girmesine izin vereceğini açıklamıştı.
Maliye Bakanı Jeremy Hunt, planlanan yeni değişikliklerin, "İngiltere'nin dünyadaki en açık, dinamik ve rekabetçi finans hizmetleri merkezlerinden biri" olma pozisyonunu garantileyeceğini söyledi.
Bakan değişiklikleri "Brexit ile edindiğimiz özgürlüklerden yararlanarak Britanya halkının çıkarlarına uyan kıvrak ve yerli bir düzenleme getirilmesi" diye tarif etti.
Hunt bugün değişiklikleri görüşmek üzere ülkenin en büyük finans kuruluşlarının patronlarıyla bir araya gelecek.
2008 yılında yaşanan büyük mali kriz sonrasında, dönemin İşçi Partisi hükümeti Birleşik Krallık bankacılık sistemini ayakta tutabilmek için kamu bütçesinden milyarlarca sterlin harcamak zorunda kalmıştı.
O dönem yapılan düzenlemelerle, finans kuruluşlarının, karar verici üst düzey yöneticilerinin kişisel sorumlulukları da artırılmıştı.
Fakat finans piyasasında çalışanlar bunun yurt dışından üst düzey yönetici getirmeyi çok bürokratik ve uzun bir süreç haline getirdiğinden ve uluslararası şirketler için Londra'nın cazibesini azalttığından yakınıyorlar.
2008 finans krizinden sonra yapılan en önemli düzenleme büyük bankaların mevduat, kredi, konut kredisi gibi yurt içi faaliyetleri ile yatarım bankacılığı faaliyetlerini birbirinden ayırması şartı idi. Bununla, yatırımların riskinin, diğer hizmetleri etkilememesi tehlikeye atmaması hedefleniyordu.
Fakat finans kuruluşlarının bu iki ayrı alanda iki ayrı risk karşılığı bulundurması kimilerine göre sektörde maliyet artırıcı bir etki yaratıyor.
Büyük bankaların çoğu, yatırım ve mevduat karşılıklarını garanti altına almak için milyarlar harcadı ve bu kuralın değişmesini talep etmiyorlar.
İlginç olan ise, İngiltere'nin bu değişiklik planlarını "Brexit sonrası egemenliğin özgürce kullanılması" örneği olarak sunsa da, AB'nin de benzer değişikliklere gidiyor olması.