Olay, 21 Nisan Pazar günü İstanbul Harbiye'deki Playboy kulübün önünde meydana gelir. Yılmaz Güney alkollüdür, eşi Nebahat Çehre'yi Playboy kulübe götürür."Boşanma davasını geri alıp bu işten vazgeçmesi için Çehre'yi tehdit eder." Ve Çehre'den aldığı "Hayır" yanıtı, aktörü "iyice çileden çıkarır". Güney, bu meseleyi evde konuşmalarını teklif edince, genç kadın "büyük bir paniğe kapılır. Çünkü dayak yiyeceğinden korkar..."
Türk sinemasının önemli arşivci ve yazarlarından Agah Özgüç'ün 1988 basımı "Arkadaşım Yılmaz Güney" kitabına göre, Güney'in kadına şiddet konusundaki kötü şöhretini perçinleyen meşhur olayın devamı şöyle gelişir:
"Bir an önce kocasının elinden kurtulup annesinin evine gitmek istiyordu. İşte buna çok kötü içerleyen aktör Playboy kulübünün önüne park ettiği arabasına binip hızla karısının üzerine sürdü. Arabanın altında kalan talihsiz kadın, başından yaralanmış ve köprücük kemiği de kırılmıştı. Mutlak bir ölümden dönmüştü. Bir anda psikopatlaşan Yılmaz Güney, Bahçeköy'de arabayı üzerine süren karısından böyle acımasız bir misillemeyle sanki intikam alıyordu..."
Türkiye'nin usta oyuncularından Nur Sürer'in 61'inci Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde aldığı ödülü Yılmaz Güney'e ithaf etmesi, Güney'in kötü şöhrete sahip olduğu kadına şiddet geçmişi nedeniyle tepki aldı.
Nur Sürer, "Mukadderat" filmindeki performansıyla "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmada, "Bu ödülü, çoğunlukla değersizleştirilmek istenen... biz sinemacıların en kıymetlisi ustamız Yılmaz Güney için alıyorum" dedi.
Sinema oyuncusu Farah Zeynep Abdullah, X hesabından bu konuşmayı alıntılayarak, Sürer'e "Ne Yılmaz Güney'i be" diye yanıt verdi.
Ünlü oyuncu bundan önce Yılmaz Güney hakkında, "kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan erkeği" yorumunda bulunmuştu.
Abdullah'ın tepkisi uzunca bir süredir sanat dünyasında devam eden, sanatçıların "kötülükleriyle" eserlerini karşı karşıya getiren hararetli tartışmayı yeniden körükledi.
Aslında bu, evrensel bir tartışma. Kadına şiddet ya da cinsel taciz gibi bugün ahlak dışı bulunan davranışlarla suçlanan ya da suç işlediği ispatlanan çok sayıda sanatçı var.
Sanat tarihinde çığır açan Picasso'dan ünlü yönetmen Roman Polanski'ye Hollywood sinemasının Kevin Spacey, Dustin Hoffman gibi çok sevilen isimlerinden bol ödüllü yönetmen Woody Allen'a, liste geçmişten günümüze, hemen her sanat dalından isimlerle uzayıp gidiyor.
Peki kötü sanatçıların verdiği iyi sanat eserleri beğenmek ahlaken sorunlu mu? Bu sanatçılardan uzaklaşmak ya da onları boykot etmek gerçekten işe yarar mı?
Kötü sanatçıların iyi işlerini beğenmek ahlaki açıdan sorunlu mu?
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Weber Üniversitesi'nde Felsefe Profesörü Mary Beth Willard'a göre insanlar, ahlaksız bir sanatçıyı yaptığı yanlıştan dolayı "iptalle" cezalandırmak veya eserlerini açıkça reddederek ahlaki öfkelerini veya dayanışma hislerini ifade etmek isteyebiliyor.
"Ahlaksız Sanatçıların Sanatından Keyif Almak Neden Sorun Değil" kitabının yazarı ve filozof Willard, sanatçıların kötülükleri nedeniyle eserlerini sevmemenin sorun olmadığını söylüyor ancak bunun "ahlaken gerekli olmadığını" savunuyor.
Willard bunu şöyle açıklıyor:
"Ahlaksız sanatçıların yanlışları genellikle ticari başarıları, sanatsal etkileri hatta bazen ölümlerinden uzun süre sonra kamuoyunda duyuluyor. Bu da boykotların etkili ya da caydırıcı olmak için geç kaldığı anlamına geliyor."
Sanatçıların kötülükleri karşısında her izleyicinin kendi tepkisini geliştirdiğini ve bunun "geçerli" olduğunu savunanlar da var.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan "Canavarlar: Bir Hayranın İkilemi" kitabının yazarı Claire Dederer, "Her birimiz eserlere kendi biyografilerimizle, kendi öznel deneyimlerimizle yaklaşıyoruz ve sanata tepkimiz böyle şekilleniyor" diyor.
"Kendi biyografimizden, kendi hislerimizden kaçamayacağımız için bu duygusal, öznel tepki geçerlidir" diye ekliyor.
Nur Sürer'i eleştiren pek çok sosyal medya kullanıcısı, onun kadın haklarını savunmasıyla Güney'e açıkça hayranlığını dile getirmesinin "çelişkili" olduğunu belirtti.
Ancak sosyal medyanın bu tartışmalar için sağlıklı bir zemin sunup sunmadığına şüpheyle de bakılıyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Psikolog ve Sinema Eleştirmeni Yeşim Burul, "Birini sevdiğimiz zaman onu bütünüyle savunmak zorunda kalmamız kutuplaşmanın alametifarikası" diyor.
"Sosyal medya bunu besliyor. Çok iyi ya da çok kötü şeyler söylemek takipçi sayısını artırabiliyor."
Hayranların ahlaki uyanışı: Neden şimdi?
Claire Dederer'in 2017 yılında Paris Review için yazdığı, "Canavar adamların sanatını ne yapmalıyız?" başlıklı makalesi internette viral hale gelmişti. Bunun ardından yayımladığı Canavarlar kitabının Türkiye dahil, çok sayıda yeni ülkede yayımlanması planlanıyor.
Uzmanlar dünya çapında sanatçılara karşı hayranlık konusunda ahlaki bir uyanış olduğu konusunda hemfikir. Bununsa farklı nedenleri olduğu düşünülüyor.
Dederer, bunda internetin, özel olarak da sosyal medyanın, "herkes hakkında her şeyi bildiğimiz bir çağı" açmasının etkili olduğunu düşünüyor:
"Gençken sevdiğim sanatçılar hakkında bilgi bulmak çok zordu. Artık biyografi her yerde... Beğensek de beğenmesek de herkes hakkında her şeyi biliyoruz. Neden? Çünkü internette bu şekilde para kazanılıyor.
"Hayat hikayelerinin her yerde bulunması MeToo akımının ortaya çıkmasına yardımcı oldu ve bu da sosyal medya araçlarıyla kadınların, istismarın gerçekte ne kadar yaygın olduğunu anlamalarına yardımcı oldu."
Filozof ve yazar Mary Beth Willard da #MeToo akımının önemli bir kırılım yarattığına katılıyor:
"ABD'de Harvey Weinstein'ın tutuklanması ve bunu takip eden #Metoo hareketi, ünlü sanatçıların ahlaki yanlışlarına ışık tuttu. 'Artık bu kadarı yetti: Mahkemeler ve diğer geleneksel kurumlar bu insanlardan hesap sormuyorsa, belki hayranlar sorabilir' hissi var gibi görünüyordu. "
Sanatçıları "iptal (cancel)" çözüm mü, riskleri neler?
Kadına şiddetle isimleri gündeme gelen birçok oyuncu geçmişte iptal kültüründen paylarına düşeni almışlardı.
Buna karşın bazı sanatçılar sadece suçla bağlantılı eylemlerinden değil, siyasi görüşleri nedeniyle de hayranları tarafından cezalandırılabiliyorlar.
Mary Beth Willard, bu gibi durumların iptal kültürüne dair bazı riskleri ortaya çıkardığını söylüyor:
"Sanatçının siyasi görüş veya daha az ciddi bir ahlaki ihlal nedeniyle iptal ile cezalandırıldığı durumlarda, en olası sonuç, onların kendilerini düzeltmeleri değil, daha da şiddetle, kendilerini takdir eden izleyicileri bulmaları ve daha uç hale gelmeleridir. Bu nedenle iptal, amaçlananın tam tersi etki yapar."
Yazar Claire Dederer ise, "iptal" kelimesi sorunlu bulduğunu belirtiyor:
"Bu, izleyici açısından bir seçim anlamına gelir; ancak çoğu zaman olan şey, izleyicinin esere ilişkin deneyiminin, sanatçının kötü davranışlarına dair bilgisi nedeniyle ölümcül bir şekilde kesintiye uğramasıdır.
"Bu dinamiği 'iptal' olarak adlandırmak kulağa kindar geliyor. Bir sanatçının eserini artık tüketmek istediğimizde kendimizi daha üzgün, hatta kalbimiz kırık buluyoruz."
Diğer yandan çağdaşımız olan sanatçıları, artık hayatta olmayanlara göre iptalle daha fazla cezalandırdığımıza dair bir görüş birliği var.
Clair Dederer, "Ölmüş bir sanatçının itibarının taşa kazındığını düşünüyorum" diyor ve onların suçlarının unutulma olasılığının "daha yüksek" olduğunu savunuyor.
Mary Beth Willard ise, hayranlarının bugün hayatta olan, sosyal medyada aktif olan sanatçıları daha "erişilebilir" bulduklarını ve onları etkileyebildiklerini düşündüklerini söylüyor.
Ona göre bugün olan olaylarda, "haklı ya da haksız bir şekilde" koşullarla ilgili daha fazla bilgi sahibi olduğumuzu varsayabiliyoruz.
Diğer yandan geçmişteki hataları geçmişin koşullarına atfetme yatkınlığımız da buna neden olabiliyor.
'Ünlü bir sanatçı olmak ahlaki açıdan canavar olmayı engellemiyor; bunu anlamak değerli'
Uzmanlar, sanatçıları sadece yüceltmek yerine hatalarını ve suçlarını konuşmanın önemli olduğu konusunda hemfikir görünüyor:
Sinema Eleştirmeni Yeşim Burul, "İşlerini çok beğendiğimiz bir sanatçının suç içeren şeyler yapmış olduğunu açıkça konuşmak, bunların onun biyografisinin parçası olarak algılamak, gelişimi, dönüşümü besliyor" diyor.
İptal ile sanatçıları boykot etmenin verilebilecek tepkilerden yalnızca biri olduğunu hatırlatan Willard, sanatçıların yanlışlarıyla yüzleşmenin hayranların "kendi ahlaki gelişimleri için fırsat" olabileceğini belirtiyor:
"Hayran toplulukları sanatçıların çalışmalarını yeniden değerlendirebilir, sevilen bir sanatçının korkunç bir şey yaptığı bilgisiyle nasıl başa çıkmaları gerektiği konusunda kafa yorabilirler.
"Bu durumun eserine olan sevgi açısından ne anlama geldiğini anlamak, kendi ahlaki gelişimleri için bir fırsat olabilir."
"Birinin ünlü bir sanatçı olmasının onun ahlaki açıdan canavar olmasını engellemediğini anlamamızın da bizim için değerli olabileceğini düşünüyorum: Eğer bunu daha çabuk fark edebilseydik belki kurbanlara daha çabuk inanırdık."