RTÜK tarafından medya kurumlarına yönelik düzenlenen "Şiddet ve Medya Çalıştayı"nın sonuç bildirgesinde "Dizilerde karşımıza çıkan şiddetin yine şiddetle çözümlenmesi, farklı zararlı davranış ve düşünce kalıplarını meşrulaştırmaktadır" denildi.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), medya kurumlarına yönelik düzenlenen "Şiddet ve Medya Çalıştayı"nın sonuç bildirgesini açıkladı.
RTÜK, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un desteğiyle, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Rıdvan Duran ve medya kuruluşlarının yöneticilerinin katılımıyla gerçekleştirilen çalıştayın 10 maddelik sonuç bildirgesini açıkladı.
Şiddetle mücadelenin büyük ölçekte katılım, sorumluluk ve iş birliği gerektirdiği belirtilen bildirgede, medyanın toplumda farkındalık yaratma ve ortak bilinç oluşturma noktasında aşikar bir etkiye sahip olduğuna dikkat çekildi.
Bildirgede, bu etkinin istatistiklere dökülmesi, televizyon yayınlarında şiddetin ölçülmesi ve izleyicilerin şiddeti algılama düzeylerinin saptanması için alanında uzman olan sosyolog, psikolog ve akademisyenlerin de katılımıyla yoğunlaştırılmış saha araştırmalarının gerçekleştirilmesi önerildi.
Yeni medya ile dijital kültür çağında dolaşımda bulunan zararlı içerikler konusunda toplumsal bilinçlendirmeyi ve bu içeriklerden etkin korunmayı sağlamak amacıyla özellikle dijital medya okuryazarlığının üzerinde durulması, bu kapsamda projeler üretilmesine ağırlık verilmesi gerektiği ifade edilen bildirgede, şiddeti içeren ham görüntülerin kullanılması ve bu görüntülerin haber sunuşu sırasında tekrar tekrar yayınlanmasından kaçınılması gerektiği kaydedildi.
Şiddet içerikli yayınların ve bilhassa haberlerin, abartılı ses efektleriyle sunulmasının izleyici üzerindeki etkisinin dikkatle düşünülmesi gerektiği vurgulanan bildirgede, "Bununla birlikte, şiddetin tekraren ve sıklıkla gösterilmesi şiddetin kanıksanmasına sebebiyet verebilmektedir. Bu noktadan hareketle şiddet içerikli haber ve yayınlar mümkün olduğu kadar sade ses ve görüntü efektleri ile ekranlara getirilmelidir" ifadesi kullanıldı.
Ekranlara verilen şiddet haberlerine konu bireylerin mahremiyetlerinin ve aile değerlerinin zarar görmesinin önüne geçilmesi gerektiği belirtilen bildirgede, medya hizmet sağlayıcılarının, farklı haber bültenlerinde şiddet mağduruyla ilgili verilen farklı bilgi veya görüntülerin bir araya geldiğinde kişisel verilerin ihlaline sebep olabileceği bilinciyle iş birliği içinde hareket etmeleri ve mağdurun haklarını gözetip, kimliğinin ifşasından dikkatle kaçınmaları gerektiği bildirildi.
Kadına yönelik şiddetin medyada hassasiyetle yaklaşılması gereken şiddet türlerinin başında bulunduğuna yer verilen bildirgede, şunlar kaydedildi:
"Özellikle izleyici kitlesinin çoğunluğu kadınlardan oluşan gündüz kuşağı programlarında kadın temsiliyeti ayrıca bir hassasiyet gerektirmektedir. Bu tür programlarda şiddetle ilgili destek mekanizmaları izleyiciye aktarılmalı, Kadın Destek Uygulaması (KADES) gibi uygulamaların bilinilirliği sağlanmalı ve kullanımı teşvik edilmelidir. Şiddetin tanımının ve kapsamının belirlenmesi kadar şiddete maruz kalındığında hangi yolların izleneceğinin bilinmesi de şiddetle mücadelede çok önemli bir rol oynamaktadır."
Bildirgede, medyada şiddetin nasıl sunulduğunun, şiddet bağlamında bilincin oluşturulması noktasında kritik bir öneme sahip bulunduğu belirtilerek, "Özellikle dizilerde karşımıza çıkan şiddetin yine şiddetle çözümlenmesi, şiddeti doğal bir çözüm aracıymış gibi göstermekle birlikte farklı zararlı davranış ve düşünce kalıplarını da meşrulaştırmaktadır. Bunun yerine şiddetin bir suç olduğu ve şiddet uygulayan kişinin ağır hukuki yaptırımlarla karşılaşacağı üstüne basılarak gösterilmeli ve bu yönde bir toplumsal bilinç oluşturulmalıdır" ifadesi kullanıldı.
Aile kurumunun ve ortak değerlerin itibarsızlaştırılmasının önüne geçebilmek adına milli ve manevi değerlerin ön planda tutulduğu, ailenin mahremiyetinin gözetildiği aile dostu yapımların teşvik edilmesi ve sayılarının artırılması önerilen bildirgede, dijital platformların her yaştan bireye hizmet sunduğuna dikkat çekildi.
Büyümeye devam eden bu platformların hitap ettiği kitle göz önünde bulundurulduğunda bir dijital medya hukukunun oluşturulmasına ve bu alanın denetlenmesine ihtiyaç duyulduğuna yer verilen bildirgede, şunlar kaydedildi:
"İsteğe bağlı yayın hizmeti sunan platformlar yayın seçiminde bulunurken öz denetim uygulamalı ve aile değerlerini koruyan yayınlara öncelik tanımalıdır.
Medyanın gözettiği uluslararası yayıncılık etik ilkelerinin yanı sıra toplumda ortak bilincin oluşması ve farkındalığın artırılması amacıyla toplumsal yapı ve hassasiyetler de göz önünde bulundurularak ortak etik ilkelerin belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumun yapısı ve hassasiyetleri gözetilerek belirlenecek bu etik ilkeler doğrultusunda medya hizmet sağlayıcılar bu tür yayın ve içeriklere teşvik edilmelidir.
Şiddet içeriklerine sıklıkla maruz kalmanın çocukların davranışlarında ve ruh sağlıklarında telafisi güç olumsuz etkiler bırakabileceğinin bilinciyle, çocukların ekran başında olduğu zaman dilimini göz önünde bulunduran bir yayın anlayışı benimsenmelidir. Bu konuda ebeveynlere de büyük bir sorumluluk düşmektedir. Dijital platformlar da gerekli hassasiyeti göstermeli, ebeveyn kontrol mekanizmalarını geliştirmeli, çocuklara özgü kataloglarını titizlikle belirlemelidir."