Toplam sayıları elli bini bulan bu çocukların önemli bir kısmı henüz yolda telef olmuş ve kalanları tüccarlar eliyle Müslüman köle pazarlarında satılmışlardı
Papa II. Urbanus, Fransa'da Clermont Konsili'ni bir araya getirdi ve bu konsilin ardından Ortadoğu'da tüm dengeleri değiştirecek bir karar aldı.
Buna göre; Avrupa'daki tüm krallık ve prenslere haber gönderilerek Kudüs'ün Müslümanların elinden kurtarılmasını amaçlayan kutsal bir sefere davet etti.
Bu seferler tarihe 'Haçlı Seferleri' ismiyle geçecekti.
Pierre l'Ermite komutasında büyük bir ordunun meydana getirilmesi fazla uzun sürmedi.
Haçlılar, Müslüman idarecilerin kendi aralarındaki çatışma ve karışıklıklardan yararlanarak, 3 yıl gibi kısa bir süre içerisinde, bugün Ortadoğu olarak bilinen coğrafyanın büyük bir kısmında hâkimiyet sağlamışlardı.
Artık kutsal hedefleri olan Kudüs üzerine yürümelerinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktaydı.
Kudüs kenti Müslümanların ilk kıblesiydi ve Hazreti Ömer zamanında fethedilmişti. Hazreti Ömer şehre hem Hıristiyan hem de Yahudi cemaatinin liderleri eşliğinde girmiş ve kentin manevi iklimine büyük saygı göstermişti.
Hazreti Ömer'in şehre girdiğinde yaptığı ilk iş diğer dinlerin kutsal mekânlarını gezmek olmuş, namaz vakti geldiğinde ise Hıristiyan cemaati lideri patriğe nerede namaz kılacağını sormuştu.
Patrik, hemen bulundukları mekânda kılabileceklerini söyleyince Hazreti Ömer, tebessümle bunun doğru olmayacağını belirtti.
Hazreti Ömer, kendisinden sonra gelecek Müslümanlar; "Ömer burada namaz kıldı diyerek buraya sahip çıkmak isterler" diyerek orada namaz kılmadı.
Bu naif davranışı desteklemek adına da Kudüs'e Hazreti Ömer Camisi'ni inşa etti ve diğer dinlerin ibadethanelerine dokunulmasının önüne geçti.
Haçlı ordusu, 15 Temmuz 1099 senesinde Kudüs'e girdiğinde ilk icraatlarından birisi Hazreti Ömer Camisi'ni tahrip etmek oldu ve bir diğer dinin mensupları yaklaşık bin Yahudi'yi ibadethaneleri havraya doldurularak yaktılar.
Bu işgal sonrası Kudüs Krallığı ilan edildi ve Godefroi tahta oturdu. Haçlılar, gücünü Müslümanların uyuşukluğu, kıskançlığı ve korkaklığından alıyordu.
İdareciler sanki toprakları hiç işgal edilmemiş gibi kayıtsız davranıyor, bir Müslüman emir ya da komutan güçlenecek gibi olursa hemen kuyusunu kazmaya girişiyorlardı.
Üstelik bu uğurda Frenklerle ittifak yapmaktan da çekinmiyorlardı. Halk ise Haçlı ordusunun zulmü karşısında sinmiş görünüyordu.
Bunun en önemli nedeni Haçlılar işgal ettikleri şehirlerde kendilerine mukabelede bulunan insanları korkunç şekilde katlediyordu.
Hatta Müslüman halkların kalbindeki Haçlı korkusunu artırmak için Tafurlar isimli yamyam birlikleri dahi kurulmuştu.
Avrupa'dan gelen bu Hıristiyan savaşçılar öldürdükleri Müslümanların etlerini çiğnemeleri ile ünlenmiş askerlerdi.
Velhasıl, Avrupa topraklarından Ortadoğu'ya gelip büyük felaketlere neden olan Haçlı Seferleri yalnızca Müslümanlar için yıkım getirmemişti.
Bu seferler içerisinde on binlerce çocuğun telef olduğu ve binlercesinin köle olarak Mısır'da satıldığı bir vaka var ki karşı safta bulunan Müslümanları dahi vicdanen rahatsız etmektedir: Çocuk Haçlı Seferleri…
Bir rüya ile başlayan kıyamet
1212 yılında hem Almanya'da hem de Fransa'da tuhaf bir hadise meydana gelir.
Vendôme yakınlarındaki Cloyes köyünden Stephen isimli çobanlıkla uğraşan bir çocuk Hazreti İsa'nın rüyasında kendisine göründüğünü ve Fransız Kralına götürmek üzere bir mektup verdiğini iddia ederek ortaya çıkar.
Etrafına topladığı çocuklarla beraber yola çıkınca bu tuhaf hadise, onlar henüz varmadan geçecekleri yerlere ulaşıyordu.
Bu kutsal mesaj karşısında halk, çocuklara ikramlarda bulunuyor ve bağrına basıyordu.
Halk yolculuk nereye diye sorduğunda çocuklar "Tanrı'ya" diye cevaplıyor ve her geçtikleri beldede çoğu yetim ve öksüz sayısız çocuk aralarına katılıyordu.
Laon Kroniği Stephen'ın yanında toplanan çocukların sayısını 30 bin kadar olduğunu belirtiliyor.
Fransa Kralı durumu haber aldığında kiliseye danıştı. Kendisine verilen cevapta çocukların Kudüs'e gidemeyecekleri ama hevesleri geçene kadar müdahale edilmemesi gerektiğini tavsiye ediliyordu.
Kısa süre içerisinde Stephen çocuklar arasında bir dini lider olarak algılanmaya başlandı.
Stephen'ın hedefi Akdeniz'e ulaşmaktı. Bazı anonim kroniklere göre; çocuklar Akdeniz'e ulaştıklarında Hz. Musa'nın Kızıldeniz'i yarması gibi bir mucize gerçekleşmesini bekliyordu. Bu sayede Kudüs'e ilerleyecek ve Hz. İsa'nın gerildiği çarmıhı Roma'ya getireceklerdi.
Parisli Matthew'ün kroniğine göre çocuklar merkezden uzaklaştıkça açlık, vahşi hayvan saldırısı, salgın hastalık ve kendi içlerinde yaşadıkları kavgalar sonucu telef olmuşlardı.
Nihayet Marsilya'ya vardıklarında büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar; çünkü deniz yarılmamıştı. Çok azı limana ulaşsa da Kudüs'e gitmekte kararlıydılar.
Hugo Ferreus ve William isimli iki deniz tüccarı onları Akdeniz'den geçirmeyi teklif etti. Çocuklar mucizenin henüz tamamlanmadığını düşünerek gemilere bindiler.
Gemilerden iki tanesi karaya varamadan battı ve bu gemideki çocukların tamamı hayatını kaybetti.
Kurtulanlar ise Bugia'ya ve İskenderiye'ye götürülerek Sarazenlere satıldı.
Sarazenler, Avrupalıların Müslüman olmayan halklara verdikleri genel bir isimdi. Bazı kaynaklar ise olayın rahiplerin çarpıtmasına dayandığı çocukların önemli bir kısmının evine döndüğünü söylemektedir.
Alman çocukların akıbeti
Alman çocuklarının lideri Kölnlü Nicholas isminde bir çocuktu. Bu çocukların da hedefi nihayetinde Kudüs'e varmaktı ve bu kez rotaları İtalya idi.
Fransız çocuklarından nispeten daha şansız olmalarının nedeni ise yabancı bir ülkenin topraklarından geçecek olmalarıydı.
Yine Fransız çocuklarından farklı olarak Alman çocukları denizi yarmayacaklar; bir başka mucize olan deniz üzerinde ayakla yürüyeceklerine inanıyorlardı.
Sahile vardıklarında onlar da bekledikleri mucizeyle karşılaşmadı. Bu noktadan sonra kaynaklar iki farklı bilgi veriyor. İlk görüş çocukların korsan tüccarlar tarafından kandırılarak Müslümanlara satıldığı ki çoğunluk buna inanmaktadır.
Literatürde çocukların yaşadıkları acılar ve hayal kırıklığı üzerine ciddi bir literatür ile karşılaşıyoruz.
Oysa daha ciddi kaynaklarda Başpiskoposun olaya müdahale ettiği ve çocukları gemiye binmelerini engellediğini söylenmektedir.
Gemilere binmeleri engellenmiş olsa dahi yolda hayatını kaybeden çocukların sayısı dikkate alındığında korkunç bir tablo söz konusuydu.
Dönen çocuklar da lanetli ve korkak görülerek toplumda dışlanmışsa da Papa Büyük III. Innocent gerçek haçlı seferlerinin motivazyonu için çocukların giriştikleri bu maceradan fazlasıyla yararlanacaktı:
Bu çocuklar bizi utandırıyorlar. Çünkü biz uyurken onlar Kutsal Torakları kurtarmak için koşturuyorlar.
Bu olayların hiçbirisine Müslüman vakanüvislerde rastlamamız ve orijinal kaynaklarda da delillerin zayıf olması kafalarda soru işaretleri uyandırıyor.
Sonuç olarak sayısız literatürden hareketle Almanya ve Fransa'da cereyan eden ve birbirinden bağımsız iki adet çocuk Haçlı ordusu mevcuttu.
Toplam sayıları elli bini bulan bu çocukların önemli bir kısmı henüz yolda telef olmuş ve kalanları tüccarlar eliyle Müslüman köle pazarlarında satılmışlardı.
*Konuya ilgimizi çeken ve değerli paylaşımlarıyla tarih haznemizi ve dağarcığımızı geliştiren Hasan Mert Kaya Hocamıza teşekkür eder, okurlarımıza da takip etmelerini tavsiye ederiz.
*Daha ayrıntılı bir okuma için Hanry Treece'ın "The Children's Crusade" kitabı George Zabriskie Gray 'in "The Children's Crusade an episode of the thirteenth century" edisyonu incelenebilir.
Independent Türkçe