Yeni Günaydın
Geri

Afet Sonrası Olası Salgın Hastalık Önlemleri!

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, "Bütün bu sorunların bizi beklediğinin farkındalar mı?" diye soruyor
Afet Sonrası Olası Salgın Hastalık Önlemleri!
Haberler / Sağlık
11 Şubat 2023 Cumartesi 14:30
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 6 Şubat Pazartesi meydana gelen iki şiddetli deprem, Türkiye ve Suriye'de en az 16 bin kişinin ölümüne neden oldu. 

Kurtarma ekipleri 7.7 Mw şiddetindeki ilk depremin üzerinden 72 saatten fazla süre geçmiş olmasına rağmen halen enkaz altındaki birçok kişiyi sağ çıkarıyor.

Öte yandan uzmanlar, enkazdan veya sarsıntıdan sağ kurtarılanları da çok ciddi bir yaşam mücadelesinin beklediği görüşünde. Bu mücadeleye olası salgın hastalıklar, susuzluk ve yangınlardan çıkan kimyasalların solunması gibi problemler de dahil.

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol'a göre hipotermi, sıvısızlık, altta yatan hastalıklar, enkaz altında geçirilen travmalar, toz solunması gibi durumlara bağlı ölümlerle karşılaşılabilir. Ancak buna rağmen hayatta kalacak insanların olduğunu unutmadan çalışmaların sürdürülmesi gerekiyor.

Acil kurtarma operasyonlarıyla enkazdan çıkarılan hastaların sağ kalmasını sağlamak afetle mücadeledeki en önemli konulardan biri.

Biz de bu nedenle Davutoğlu Şenol'la deprem bölgelerindeki sağlık risklerini azaltmak için bundan sonra alınması gereken tedbirleri konuştuk.

Altyapı sistemleri çöktü: Hangi hastalıklara karşı önlem almak gerek?

Türkiye'de Kovid-19 pandemisiyle mücadelenin önde gelen isimlerinden biri olan enfeksiyon hastalıkları uzmanı, özellikle hijyen önlemlerinin artırılması ve bölgede yardım koridorlarının açılması gerektiğini vurguluyor.

Zira depremzedelerin karşı karşıya kaldığı çetin şartlar, bölgede Kovid'in ve diğer viral enfeksiyonların yanı sıra kolera, dizanteri ve hatta humma gibi salgınların baş göstermesine neden olabilir.

Davutoğlu Şenol, "Bütün şehir altyapıları, yani kanalizasyon, su sistemleri şu anda hasarlı" ifadelerini kullanıyor.

"Gaz sızıntıları, zehirli madde sızıntılarının yanı sıra kanalizasyonun toprağa karışması gibi çok sayıda sağlık sorunu oluşturabilecek ikincil hasarlar söz konusu" diyen uzman, şöyle ekliyor:

Hasarların büyük salgın hastalıklara yol açma ihtimali yüksek tabii ki. Bunların başında da su yoluyla bulaşan kolera, dizanteri gibi hastalıklar geliyor. Ancak bununla da sınırlı değil.

Uzmanlar halihazırda Türkiye'nin karşı karşıya olduğu "üçlü salgını" da hatırlatıyor. Ülke son haftalarda Kovid, RSV ve grip salgınıyla mücadele ederken, bunların depremzedeler arasında hızla yayılması da olası.

"Yani şu anda Kovid tekrar biraz hareketlenmiş durumda, çocuklar da aşısız" diyen Davutoğlu Şenol, şunları ifade ediyor:

Kovid süreçleri, grip, solunum yolu virüsleri, bazı bakteriler ve yara enfeksiyonları görülebilir. Çünkü ıygun olmayan şartlarda birçok arkadaşımız müdahale etmek zorunda kalıyor.

Humma riski de olabilir

Bölgede evcil hayvanların da sokaklarda kaldığını hatırlatan uzman, bu durumun da sağlık riski teşkil edebileceğini ekliyor:

Onların dışkıları ve insan dışkılarının hepsi birden sisteme karışıyor ve bizim leptospira dediğimiz bir humma türüyle ilgili bir salgın riski de var.

Leptospira veya leptospiroz, zaman zaman "tufan sonrası humma" diye adlandırılıyor. Hastalıkla aynı adı taşıyan, spiral şekilli bakterilerin sebep olduğu enfeksiyon; baş ağrısı, kas ağrıları ve ateş gibi hafif belirtiler verebiliyor ya da akciğerlerde kanama veya menenjit gibi ciddi sonuçlara yol açabiliyor.

Hem yabani hem de evcil hayvanlar aracılığıyla yayılan enfeksiyon, çoğunlukla deri, göz, ağız ve burundaki çatlaklara hayvan idrarının ya da hayvan idrarı içeren su ya da toprağın teması yoluyla bulaşıyor.

Suriye'de zaten kolera salgını var

Maraş merkezli depremler Suriye'nin kuzeyini de çok kötü vurdu. 9 şubat itibarıyla 3 binden fazla kişinin ölümüne neden olan sarsıntılar, halihazırda kolera salgını ve çatışmalarla karşı karşıya olan bölgede yeni bir kriz yarattı.

Kuzey Suriye'nin kontrolü Beşar Esad, Kürt liderliğindeki güçler ve diğer isyancı gruplar arasında bölünmüş durumda. Çatışmalar ve altyapının çökmesi nedeniyle ağustos ayında akut ishal vakalarında artış yaşanmış ve 10 Eylül'de hükümet kolera salgınını ilan etmişti.

16 Ocak itibarıyla Suriye'nin tamamında toplam 77 bin 561 şüpheli kolera vakası kayda geçmiş, bunların yüzde 50'sinin de kuzeydoğuda olduğu aktarılmıştı.

ABD'li sivil toplum kuruluşu Uluslararası Kurtarma Komitesi durumu "kriz içinde kriz" diye nitelendirirken, Birleşmiş Milletler'in Suriye'deki en üst düzey insani yardım yetkilisi El-Mostafa Benlemlih, kolera salgınının ve dondurucu soğukların vurduğu bölgede ihtiyaçların çok büyük olduğunu söylüyor.

Koleranın temel nedeni: Kirli su

Kolera, Latince adı Vibrio cholerae olan bir bakteriden kaynaklanan, bağırsak enfeksiyonuna bağlı, şiddetli ishalle seyreden bir hastalık.

Kalabalık ortamlarda yaşayan, savaş, yoksulluk ve doğal afetlerden etkilenen topluluklarda kolayca yayılıp ölümlere yol açabiliyor.

Su ve kişisel hijyenin yetersiz olduğu, yerleşik düzeni olmayan nüfus gruplarında ve kamp hayatının olduğu bölgelerde görülme riski yüksek.

Ayrıca kanalizasyon sisteminin içme ve kullanma sularına karıştığı sel ve deprem gibi doğal afetler salgın riskini ciddi biçimde artırıyor.

Enfeksiyon genellikle dışkı karışmış sular aracılığıyla, bu suyun doğrudan içilmesiyle ya da bulaştığı yiyeceklerin yenmesiyle bulaşıyor. Doğrudan temasla (örn: tokalaşma, dokunma ya da hasta bir kişiye tedavi ederken) insandan insan geçtiği de biliniyor.

Karın ağrısıyla bol ve sık dışkılamaya neden olan hastalığın şiddetli seyretmesi durumunda da şu belirtiler görülüyor:

Ağır sulu ishal
Kusma
Sıvı ve mineral kaybı nedeniyle susama hissi
İdrar çıkışının durması
Hızlı kilo kaybı
Mide, kol ve bacaklarda kramplar 

Bu kişilerde vücut sıvılarının hızla kaybedilmesine bağlı dehidratasyon ve şok tablosu ortaya çıkabilir. Tedavi edilmezse saatler içinde ölümle sonuçlanabilir.

Van depreminde giardiyaz vakaları artmıştı

23 Ekim 2011'de meydana gelen Van-Erciş merkezli depremin ardından da su kaynaklı enfeksiyonlar görülmüştü.

7.2 Mw büyüklüğündeki depremi kasım ayında bir sarsıntı daha takip etmiş ve depremzedeler uzun süre çadırlarda yaşam mücadelesi vermişti.

2014'de Dicle Tıp Dergisi'nde yayımlanan bir makalede Vanlı depremzedeler arasında Latince adı Giardia intestinalis olan bir parazitin yayıldığı ifade ediliyor.

Makalede giyardiaz enfeksiyonunun "deprem öncesi döneme göre tüm yaş gruplarında istatistiksel olarak anlamlı şekilde arttığı" ibelirtiliyor.

Giardiyaz enfeksiyonlarının da kirli gıda, su ve topraktan bulaştığı;  ishal, mide krampları, kusma ve kilo kaybına neden olduğu biliniyor.

"Deprem bölgelerinde şişelenmiş suya ihtiyaç var"

Prof. Dr. Davutoğlu Şenol, bu enfeksiyonlardan ve virüslerin neden olduğu solunum yolu hastalıklarından kaçınmak için hijyen önemlerine ve en önemlisi de temiz suya ihtiyaç olduğunu belirtiyor.

"Seyyar tuvalet meselesi çok önemli" diyen uzman, bu tuvaletlerin sadece mahremiyet sağlamadığını, aynı zamanda sağlık risklerini de azalttığını belirtiyor.

Afet bölgelerinden gelen aktarımlar, depremzedelerin şu anda tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için riskli binalara veya benzinliklere girdiği yönünde. Öte yandan sosyal medyada benzinliklerdeki tuvaletlerin de çok kirli olduğuna dair paylaşımlar var.

"Tuvaletlerin sağlıklı bir biçimde işleyebilmezi lazım. Kanalizasyon sistemleri konusunda da belediyelere destek olmak gerek" diyen Şenol, bölgedeki şişelenmiş su ihtiyacına da dikkat çekiyor.

Uzman "Klorlanmış suların içilmesini ya da mutlaka şişelenmiş suların kullanılmasını öneriyoruz. Klorlanmış suları hazırlama yöntemleri de var" diyor ve ekliyor:

Şimdi enkazdan kurtarılmış ya da enkazdaki yakınlarını bekleyen insanların litrelerce su içmesi lazım. Hipotermiyi önlemenin en önemli yollarından biri de bolca sıvı almak Bunun için çok miktarda şişelenmiş su ulaştırılması gerek.

Bölgeye giden seyyar tuvaletler

Galatasaray Spor Kulübü, 7 Şubat'ta yaptığı açıklamada 72 seyyar tuvaletin deprem bölgelerine varmak üzere yola çıktığını duyurmuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de 9 Şubat'ta 15 seyyar tuvalet ve 14 seyyar banyonun bu bölgelere gönderdiği açıklandı.

Öte yandan sosyal medyada seyyar tuvalet ihtiyacına yönelik çağrılar halen devam ediyor.

Ayrıca hijyenik ped çocuk bezi, hasta bezi gibi ürünler de depremzedelerin hijyeni için acil ihtiyaçlar arasında.

Bir diğer önemli adım, hastaneleri kurmak

Hatay'ın İskenderun ve Antakya’daki devlet hastanelerinin de depremlerde yıkılması, hastaların enkaz altında veya dışarıda kalmasına neden oldu.

Bu durum bina güvenliğine dair tartışmaları beraberinde getirirken, akla afetten sağ kurtulan depremzedelerin nerede tedavi edileceği ve uzun vadede sağlık hizmetlerini nereden karşılayacağı soruları geliyor.

Uzmanlara göre depremzedeler için bölgede acilen hastalanelerin kurulmasına ihtiyaç var. Davutoğlu Şenol'a göre yoğun bir travmaya uğramış, çok miktarda toz solumuş ve korkmuş depremzedelerin dolaşım, solunum ve denge sistemleri çökmüş olabilir.

Enfeksiyon hastalıkları uzmanı, "Bu kişilerde sağ kalımın sürdürülebilmesi için önce birinci basamakta hastaları mümkün olduğu kadar izole edebileceğiniz ve iyi kurulmuş ekiplerle karşılayabileceğiniz, önce ısı ve sıvı dengelerini, yaşamsal fonksiyonlarını yerine getireceğiniz acil hastanelerinin kurulması lazım" diyor.

Ancak bu hastalardan büyük işlemler gerektirenlerin kadar ambulans uçaklarla büyük merkezlere sevk edilmesi şart.

Çindeki gibi sahra hastaneleri kurulması mümkün mü?

Aslında kamuoyu uzmanların işaret ettiği bu mobil hastanelere yabancı değil. Zira 2019'da başlayan Kovid-19 pandemisinin ilk ve şiddetli döneminde özellikle salgının merkez üssü olan Çin'de 10 gün gibi kısa bir sürede kurulan sahra hastaneleri birçok hayat kurtarmıştı.

Bu tür yapılar dünyanın çeşitli noktalarındaki afet bölgelerinde de çok önemli roller üstleniyor. Ancak bu hastanelerin kurulabilmesi için yeterli miktarda kaynak ayrılması gerek.

Öte yandan, Davutoğlu Şenol ve birçok meslektaşı Türkiye'deki kaynak dağılımını eleştiriyor. "Türkiye ekonomik olarak çok sıkıntılı bir dönemde. Ve dağılım gördüğünüz gibi AFAD'a değil, başka kurum ve kuruluşlara aktarılıyor. Tercihler başka yönde kullanılıyor" diyen uzman, aynı durumun Kovid salgınında da yaşandığını vurguluyor.

Salgındaki ekonomik çöküntünün belli bir kesimin üstüne yıkılmasının sebebi de yine tercihlerdi. Şu anda afet bölgesine yatırım yok ama bir yandan işte Diyanet İşleri gibi farklı tercihlere büyük yatırımlar görüyorsunuz.

Öte yandan sahra hastanelerine dair Haluk Levent'ten sevindirici bir haber geldi. Levent'in Twitter'da 9 Şubat'ta yaptığı açıklamaya göre Hindistan'dan gelen yardım ekibi İskenderun'da bir sahra hastanesi kurdu:

"Türkiye'nin müthiş bir insan kaynağı var ama kullanılmıyor"

Davutoğlu Şenol, bölgedeki hastanelerin kurulumunda mutlaka uzmanlardan yararlanmak gerektiğini de şu sözlerle vurguluyor:

Burada yapmış oldukları, depreme dayanıklı dedikleri hastaneler çökmüşken, Türk Mimarlar Odası'ndan Türk Tabipler Birliği'nden, uygun sahra hastanesi yapımı için akademiden ve bilim insanlarından yardım almaları lazım.

"Türkiye'nin sorunu şu: Müthiş bir insan kaynağı var ama bu insan kaynağı muhalif olanlar, olmayanlar diye ayrıştırılmış durumda" diyen uzman, "Onların insanlara erişimi engelleniyor. Salgında bu bizim başımıza geldi" diye devam ediyor.

Ancak uzmana göre deprem bölgelerindeki facianın boyutları o kadar büyük ki "aynı hataları tekrarlama lüksü yok".

Gerçekten yüzyılın büyük trajedisi ve büyük felaketi. Savaşlardan büyük bir yıkım ve insan sağlığı sorunu.

"Organizasyon zayıf, Sağlık Bakanı sahaya inmeli"

Bölgede çok iyi koordine edilmiş bir sağlık yapılanmasına ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Şenol, "Orada bekleyen sorunlara karşı şu anda bir organizasyon ya da koordinasyon göremiyoruz" diyor:

Biz Türk Tabipler Birliği Olarak ya da diğer dernekler, sivil toplum kuruluşları ve hastaneler gönüllü yazdırıp bölgeye doktor gönderiyor. Ama bu doktorlar şu anda altyapı koşullarının uygun olmadığını sürekli ifade ediyor.

"Bu sürecin çok uzun sürmesi bekleniyor. Kendi imkanlarımızla bölgeye gidiyoruz ama süreç iyi koordine edilse daha etkili olabilir. Sağlık Bakanı'nı sahada koordinasyon yaparken görelim" diyen bilim insanı, sözlerini şöyle noktalıyor:

İster istemez şunu düşünüyorsunuz: Bütün bu sorunların bizi beklediğinin yeterince farkındalar mı?

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNDEM EKONOMİ POLİTİKA DÜNYA MEDYA SPOR YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SAĞLIK MAGAZİN KÜLTÜR-SANAT TEKNOLOJİK YAŞAM BUGÜN NEYE ZAM GELDİ DİKKAT! İLGİNÇ HABERLER
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Yeni Günaydın