Yeni Günaydın
Geri

Ya Acı İnsanı Daha Mutlu Yapıyorsa!

Bilgiye ulaştıkça acı çekiyorsak niye öğrenmeye bu kadar meraklıyız ya da çabalıyoruz?
Ya Acı İnsanı Daha Mutlu Yapıyorsa!
Haberler / Yaşam
3 Ağustos 2023 Perşembe 11:40
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Prof. Dr. Uğur Batı  Independent Türkçe için yazdı

Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanı ve After Parti En Genel Başkanıyım.  

Daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.

Çok özel bir konunun altını çizmeye çalışacağım bu yazıda. Acı ve mutluluk ilişkisine bakacağım.

Sürekli canınızın yandığını mı hissediyorsunuz? Türkiye gibi hareketli bir ülkede yaşıyorsanız bu kusursuz bir süreklilik arz edebilir.

Beklediğini bulamamak, başarısızlık, bizi güçsüz kılmaya başlar ve kişi çabalarını sorgulayarak bunların aslında ne kadar "anlamsız", "gereksiz" olduğu sonucuna varır.

Acı yaşamak iyi bir şey mi?

Acı mutluluk ilişkisi nasıldır?

Anlatmaya başlayalım. 

Önce sizi resimleri ile bize rehber olacak bir "spiritüel bir acı uzmanı", Adrián Morales ile tanıştıracağım.

"Adriá Nomada" mahlası ile çiziyor. Dünyanın her yerinde çizen Barcelona menşeli İspanyol ressam, bir ara ülkemizde de kalarak Türki formlarda çizdi.

Özellikle 2015'ten itibaren Miami Art katılımlarıyla oldukça popüler oldu. Adrián Morales resim tarzında acıyı binbir türlü ritüelle çiziyor.

Morales'in figüratif bellek örgüsünde doğallaştırılmış biçimler var. Nesne, desen, doku, ışık, çizgi ve ton örgüsünde resmi masala yaklaştıran geleneksel bir Latin/Doğu fantezisi onun resmi.

Özellikle resimlerinde yüzeyi saran masalsı geometrik örgüyü kurma işlevini görür. Bu yaparken "kendine has" şekiller meydana getir.

"Masalsı" bir dünyadır bu. Çoğunlukla acı masallardır bunlar. Kendine has. Kültüre has. Kolektide has. Bireye has. Çizene has. Ona bakana has. Ondan acı duyana has!

Adrián Morales resmi, pek çok açıdan kendine özgüdür. Onun resimlerindeki hayli ayrıntılı kendine "özgü(n)" detaylar, gerçek hayattan asla olmayan "masalsı" bir karenin zihne kavratılması ile ilgili.

Resmi bir masal olarak görmek dışında teknik olarak da masalsı bir üslup içindedir Morales resmi.

Ressam, doku, biçim, renk, boşlukların kullanımı, negatif ve pozitif alanların kullanımı, değerlerin kullanımı gibi unsurlardan bakıldığında "Latinsi bir mavi" bir tona sahiptir.

Onun resminde nesne ve kütle gibi kavramları geçişli olarak kullanır. Masmavi bir umut içinde gizlenen tüm acılar gibi düşünün.
 
Morales'e bakarken hep aklıma Rumen filozof Emil Cioran gelir. O der ya; "Her varoluş kırık bir ilahidir".

Bizim ise kafamız o kadar karışık ve anlamakta zorlanıyoruz ki artık, dolayısıyla ne olduğumuzu konusunda ise hiçbir fikrim yok.

Aynı zamanda şu da akşıma gelir: Emil Cioran, Arthur Schopenhauer ve Victor Hugo'nun ressam içseli gibidir Adrián Morales.

Biraz acıdan söz edelim o zaman sayfada paylaştığım resimlere de bakarak.

Arthur Schopenhauer, insanın ardından koştuğu evrenin aslında bir tasarım, bir düş olduğunu söyler.

Dolayısıyla, bir düş arkasında koşmanın bizi bahtsız kıldığını belirterek, tam anlamıyla mutluluğun imkansızlığını açıklar:

Düşlerimizdeki mutluluğun bulanık, aldatıcı imgeleri, rastgele seçilmiş görüntüler halinde belirir gözlerimizin önünde.

Bir kere şunu söyleyelim. Acı, kimi zaman yaşam kaynağı., kimi zaman yaşam sonudur. Kişinin psikolojisine göre zevk veren ya da zarar veren bi duygu!

Aslında bedenen ani zarar gördüğümüzü anlamamızı sağlayan uyarıcı istemin yarattığı sanal algıdır. En çok verdiğimiz kadar alamadığımızda duyduğumuz haldir!

Victor Hugo şöyle der:

Öğrendikten, sevdikten sonra daha çok acı çekeceksiniz.

Peki, bu durumda bilmek, bilgi acı verir mi?

Bilgiye ulaştıkça acı çekiyorsak niye öğrenmeye bu kadar meraklıyız ya da çabalıyoruz?

Sevdiğimizde acı çekiyorsak neden seviyoruz? İnsan acıya endeksli mi?

Düşündüğümüzde acının neden evrimleştiğini anlamak mümkün.

Türlerin hayatta kalma davranışı odağında bedenleri ve zihinleri o tehlikeler ölümcül boyuta varmadan önce uyarılabilmesini sağladığı için doğal seçilim tarafından korunmuş ve desteklenmiştir.

Acı bu şekilde beynin içerisinde oluşturulan ve algılanan bir olgudur. Vücutta sinir sistemi aracılığıyla vücudun her noktasından anlık olarak toplanan bilgilere dayanan özel bir deneyimdir.

Acının amacı tek ve oldukça anlaşılır olup, hissedilmesi değil hissedilememesi endişe vericidir.

Eli ateşin içinde kestane pişiren bir şeker hastasını düşünün. 15 dakika sonra kemik manzarası ile uyanabilirdi.

Beden bile acıyı kodluyor!

Mesela neden bedenlerimizde acı çekmemize yol açan bir mekanizma var. Acı da zevk gibi bir elektrik sinyali olduğuna göre beynin içerisinde bir yerlerde yorumlanıyor diye düşünelim. Bu önemli.

Peki, neden vücutlarımız acı çekmek için tüm bu sinir ağlarını oluşturma, türlü türlü kimyasalları sentezleme derdinde oluyor?

Niçin parmaklarımdaki sinir hücreleri iğne batırılınca beynime elektrik sinyalleri ulaştırmak için sağdan soldan zar zor toparladığımız besinlerden elde etiğim o eşsiz enerjiyi harcıyorlar?

Evet, beynin derdi ne? Acı duyumsadığında kendini niye tutamıyor?

Eski çağlarda, ruhun kötülüklerinin karşılığı olduğuna inanılırdı. Tanrının insandaki karşılığı aşksa eğer, bu aşkın bedeli yalnızca acı olabilirdi.

Yaşamda bir denge olduğuna inanırsan eğer, mutlulukların karşılığında acıların çekileceğini de bilirsin.

İçindeki boşluğu dışarı akıtmak için vücudunda açtığın her yaranın karşılığı bir parça acıdır ruhunda hissettiğin.

Acı çaresizliğin ikizidir. Kuytusu yoktur, gizlenemezsin. Öylecene ortada kalırsın. Sen saklansan da o peşini bırakmaz, yolda karşına çıkar, TV seyrederken, kitap okurken, sol üst köşede Cheshire kedisi gibi pis pis sırıtır.

Terbiyesizdir, kovalarsın gitmez. İçine sokulur, nefesine, ellerinin değdiği yerlere bulaşır. Bazı acılarla ömür boyu yaşarsın, bazılarından ömür boyu kaçarsın.

Varlığı/yokluğu simüle edilemeyen bu hissi, yokken varlığı nasıldı hatırlayamazsın, istemezsin de hatırlamayı; varken de yokluğunu düşünemezsin, geçeceğini bilsen de geçtiği zaman nasıl olacağını hayal edemezsin.

Onun hakkında birkaç soru sorarsak;

Hiç acının olmadığı bir hayat nasıl olurdu? 

Peki, mutluluğun olmadığı bir hayat nasıl olurdu? 

Bir soru daha: Acı olmadan mutluluk olabilir miydi? 

Peki, fiziksel ya da ruhsal olması fark etmeksizin bunun geçerli olduğunu söylesek?

Birçok nörogörüntüleme tekniği gösteriyor ki, acıya karşı salgılanan kimyasallar olumlu hisleri artırıyor.

Acıdan kaçmak, karmaşadan uzaklaşmak bizi daha mutlu kılarken, negatif düşünce ve üzüntü seviyemizi azaltıyor.

Bunun fiziksel bir açıklaması olabilir mi?

Acı ise ilginç bir şekilde keyfi hak ettiğimizi düşünmemizi sağlıyor. Acı ile birlikte ağrı devreye girdiğinde kişinin kendini ödüllendirirken daha huzurlu olmasını da ortaya çıkarıyor.

Özellikle acı anında salgılanan opioidler beynin ağrı ve acı durumunda da salgılanma emrini verdiği maddeler olarak biliniyor.

Diğer taraftan acı, sosyal ilişkileri de güçlendiriyor. Neredeyse tüm sosyal sorumluluk kampanyaları, hayırseverlik kampanyaları ve bu içerikli reklam kampanyalarının yarattığı etkinin temelinde bu var.

Mutluluğun acıyla iç içe olması durumu biraz da bu kontrast duyguların yakınlığı ile ilgilidir. Mutluluk olduğu zaman otomatikman, içinde acı, hüzün, panik duygusu, kaybetme korkusu oluyor.

Mutluluğun coşkusunu dopamin oluşturuyor. İşin acı çekme kısmını da seratonin üstleniyor.

Acının bir başka özelliği yine beyindeki kimyasal aktiviteler nedeniyle dünyaya karşı algılarımızın daha belirgin hale gelmesidir.

Acı durumunda duyularımız daha açık ve keskin hale gelmiş oluyor. Yine birçok nörogörüntüleme araştırmasında, acı hisseden beyinlerin eylemlerinde daha olumluya dönüşte daha çok keyif aldığı ortaya çıktı.

Acı, aslında olmayan bir histir. Soğuk kadar vardır, karanlık kadar vardır, şeytan kadar vardır. Ama acıdan doğar insan.

O nedenle hissedilmesi değil hissedilememesi korku vericidir. Görünmeyen yaralarımızın dışa vurumudur.

Hele ki bazıları öyle yaralardır ki, bizde ne zaman iz bırakmıştır bilemeyiz. O yaralar içimizde bir yerler kanar durur ve yüzümüzde, gözümüzde, çehremizde acı bir hare olup çıkar acı.

Lakin "acı insanın büyülü düş dünyasında yaşamasını sağlar. Bu dünyada sıradan gündelik şeyler bile şaşırtıcı heyecan verici, her zaman sıkıcı olmayan bir nitelik kazanır. Ruhla gerçeklik arasındaki boşluğun farkına varmamıza yardım eder. Bizi yükseltir. Gerçekliği ve kendi gövdemizi bizden uzak ve tuhaf şeyler olarak görmemizi sağlar."

Acı, yalnızlığın akrabasıdır ama itirafların da dilini çözendir. Sadece bu kadar da değil: en derin, en tutkulu dileklerimiz acıdan doğar. Bu nedenledir ki acı mutluluk vericidir!

Öyle bile olsa aklıma gelmiyor değil bu söz:

Daha saf sesleri duyduğumuz başka zamanlar olamaz mıydı?

Başka güzel ihtimallerle doğamaz mıydık?

Huzur, mutluluk, sanat ve derinlikle yaşamı karşılayacağımız bir toplum, bunu temsil eden bir kültür kuramaz mıydık?

Ruhumuz hep fırtınalı gecelerde mi çiçek açmak zorundaydı?

Belki değildi, kesin değildi ama öyle oldu, bunu yaşıyoruz.

İnsanlara bakıp onlara Max Picard gibi seslenmek isterdim:

Sessiz olun ki, sizi duyabileyim.

Neyse. Bitiriyorum. Bitiyorum!

Başlarken demiştim. Ben Profesör Doktor Uğur Batı.

Karar Bilimi Uzmanı ve 3 boyutlu düşünce ahtapotuyum.

Ve hepinize şöyle sesleniyorum:

Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün.

Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!

 


 

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNDEM EKONOMİ POLİTİKA DÜNYA MEDYA SPOR YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SAĞLIK MAGAZİN KÜLTÜR-SANAT TEKNOLOJİK YAŞAM BUGÜN NEYE ZAM GELDİ DİKKAT! İLGİNÇ HABERLER
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Yeni Günaydın