İstanbul'da, SGK'dan haksız kazanç sağlamak amacıyla yenidoğan bebeklere yanlış tedavi uygulayarak ölümlerine sebep olan "yenidoğan çetesi"ne karşı tepkiler sürüyor. SOL Parti İstanbul İl Örgütü, bugün Taksim Tünel'de gerçekleştirdiği eylemle skandala karşı tepkisini dile getirdi. "Yenidoğan çetesi özelleştirmenin eseri", "Özel hastaneler kamulaştırılsın", "Herkese parasız sağlık" yazılı pankartların açıldığı eylemde, sağlıkta özelleştirmelere ve piyasa odaklı politikalara karşı sert eleştiriler yapıldı.
"GERÇEK FAİLLER AKP’NİN SAĞLIK POLİTIKALARI"
SOL Parti Sağlık Meclisi Sözcüsü Leyla Koç Üzüm tarafından okunan basın açıklamasında, AKP’nin 2003 yılında uygulamaya koyduğu "Sağlıkta Dönüşüm Programı"nın, sağlık sistemini piyasa koşullarına teslim ettiği ve yenidoğan çetesi skandalının bu politikanın en vahşi sonuçlarından biri olduğu ifade edildi. Üzüm, mevcut Sağlık Bakanı ve hastane sahibi eski sağlık bakanlarının yargı önünde hesap vermesi gerektiğini vurguladı.
"SAĞLIK PİYASAYA TERK EDİLMEMELİDİR"
Açıklamada ayrıca sağlık hizmetlerinin herkes için doğuştan kazanılmış bir hak olduğu, bu hizmetin eşit, ücretsiz ve kolay ulaşılabilir biçimde sunulması gerektiği belirtildi. Üzüm, "Sağlık sistemini piyasanın vahşi koşullarına terk eden bu düzen değişmeli" diyerek, hastane sahiplerinin kâr hırsının öncelikli olduğu bir sistemin insan sağlığını tehlikeye attığını söyledi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
"AKP’nin Sağlıkta Dönüşüm Programı bir kez daha çöktü: Sağlıkta piyasalaşma bu kez de yenidoğan yoğun bakım servislerinde felakete yol açtı. Yenidoğan çetesi buzdağının görünen en vahşi yüzüdür. İddia ediyoruz ki bununla da sınırlı değildir. Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi iktisadi verilerle değil bebek ölüm hızıyla ölçülür. Sağlıkta en temel kriterlerden biri budur. Bu münferit bir olay olarak görülemez, bir grup kötü insanın bir araya gelip oluşturduğu bir organizyon değildir. Bu bir bütün sağlığı piyasanın vahşi koşullarına terk eden, AKP nin 2003 yılında uygulamaya koyduğu sağlıkta dönüşüm programının ve özelleştirmelerin sonucudur.
AKP'nin sağlıkta dönüşüm programıyla; Sosyal Güvenlik Kurumu, Genel sağlık sigortası finansman modeli ile özel sağlık sektöründen hizmet satın almaya başlamıştır. Zorunlu olarak Genel Sağlık Sigortalı olan tüm yurttaşlardan oluşan müşteri havuzunu da sermayenin kâr hırsına sunmuştur. Bir yandan SGK eliyle özel sektöre kaynak aktarılırken; kontrolsüz ve ölçüsüz alınan ilave ücret ile de vatandaş yolunacak kaz olarak görülmüştür. Sağlıkta yıkım olarak gördüğümüz bu programın özeti; hastaneleri ticarethane, hastaları müşteri, çalışanları köle olarak görmesidir.
Yoğun bakım ve acil sağlık hizmetleri sağlık sisteminin en hassas bölümüdür. Sağlık ticarete konu edilemeyeceği gibi; yoğun bakım ve acil sağlık hizmetlerinin ise hiçbir şekilde kamu hizmeti niteliğini yitirmemesi gerekmektedir.
Bugün ülkede mevcut yoğun bakım yataklarının yarıya yakını özel sağlık sektörünün kontrolündedir ve SGK bu hizmeti özel sektörden satın almaktadır. 112 sistemi ile ihtiyaç duyan hastalar buralara yönlendirilmektedir. Özellikle yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı da özel hastanelerde kamu hastanelerinin yaklaşık iki katıdır. Sermayenin zor, masraflı ve nitelikli emek gerektiren yenidoğan yoğun bakım servisi kurma iştahı nereden kaynaklanmaktadır? Yanıtını maalesef bu vahşi olay tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir.
Yoğun bakım hizmetleri, özel sektörde taşeron eliyle, ölçüsüz bir sağlık emek gücü sömürüsü ile verilmekte, verilen hizmet ise Sağlık Bakanlığı ve SGK tarafından yeterince denetlenmemektedir. Sistemin açıkları bulunarak kamu kaynağı sonuna kadar sömürülmekte, ayrıca çaresiz olan vatandaşın cebine de göz dikilmektedir. Sağlıkta ve hele yoğun bakımda taşeron olmaz. Sağlık ticarete konu edilemez, sermayenin kâr hırsına terk edilemez."