Ortaçağ'da dini ve siyasi otorite; yasaklarını bırakın çiğneyenleri eleştirenleri dahi hunharca cezalandırırken bazı festivallerde her türlü yasağı kaldırarak insanları serbest bırakmıştı
Bugün Ortaçağ Avrupası denilince aklımıza baskıcı yönetimler, yasaklar, taassup sahibi kilise ve despotizm gelir.
Oysa bu uygulamalar yılın 364 günü geçerliydi.
Bir günlüğüne her şeyin mubah sayıldığı karnavallar vardı. Bu karnavallara deliler ve eşekler bayramı gibi isimler verilirdi.
Rahipler kilisede körkütük sarhoş olur, avamdan kişiler, krallar ve soylularla alay eder, en denî ve ahlak dışı cinsel ilişkiler ki buna zinanın her türlüsü eklenebilir serbest bırakılırdı.
Bu karnavalların yegâne amacı halkın baskıdan bunalıp kitlesel isyanlara veya anarşiye meyletmemesiydi.
Karnavallar bittiğinin ertesinde müesses nizam otoritesini tekraren kurar ve karnaval sırasında yaşanan her şey karnaval gününde kalırdı.
Büyük edebiyat eleştirmenleri arasında gösterilen Bakhtin bu karnavalların toplumda gördüğü işlevi şu sözlerle açıklar:
Zaman zaman kapaklarını açıp hava almasına olanak tanımazsak şarap fıçıları çatlar. Biz insanlar da pek sağlam yapılmamış fıçılarız ve içimizdeki bilgelik şarabı dindarlık ve Tanrı korkusundan müteşekkil sabit bir fermentasyon halinde kaldığı takdirde çatlarız. Bozulmaması için hava almasına izin vermeliyiz. Belirli günlerde çılgınlığa izin vermemizin nedeni de bu, böylece Tanrı'ya daha büyük bir sevkle hizmet etmeye devam edebiliriz.
Karnavalların en önemli özelliği; bu etkinlikler izleyicilere sunulan bir gösteri değildir. Karnavalın ya bir parçası olursunuz ya da dışında kalırsınız.
Herkesi içine alan bu etkinlik yine herkesi içerisinde eşitler ve kendine has bir dil oluşturur.
Yani kral yahut bir rahip de olsanız karnavalın içindeyseniz karnavalın kendi hiyerarşisiz düzenini kabul etmiş olursunuz.
Dolayısıyla pantolonu indirilmiş bir rahip ya da yüzüne çamur atılan kral karnavalın içerisinde görülebilir:
Karnavalesk olmayan sıradan yaşamın yapısı ve düzenini yasalar belirleyen yasalar, yasaklar, kısıtlamalar karnaval boyunca askıya alınır. Askıya alınanların başında hiyerarşik yapı, bu yapıyla bağlantılı korkutup sindirme, hürmet, dindarlık ve adabı muaşeret kuralları gelir... İnsanlar arasında tüm mesafeler askıya alınır, özgür, samimi, içli dişli, sıcak bir temas doğar... Karnaval, yarı gerçek yarı oyunsu bir şekilde bireyler arasında, somut bedensel zevkler çağrıştıran yeni bir karşılıklı ilişkiler biçiminin sahnelenme yeridir...
(Bakhtin, 2004: 184)
Bu da aslında Ortaçağ'ın nasıl ve neden bu kadar uzun sürdüğünün göstergelerinden birisidir; çünkü Kilise bir yandan 'Kudüs'ün fethi' gibi bir ülküyü sunarken; öte yandan bu tarz karnavalları hoş görerek toplumsal sıkışmayı gevşeterek yönetiyordu.
Elbette fikir sıkışması gaz sıkışmasından beterdir, hiçbir despotizm varlığını sonsuza kadar kaim kılamaz.
Aptallar Festivali
Aptallar festivali kutlamaları bizzat kilise tarafından organize edilen festivallerdi.
Her türlü serbestiyetin hoş görüldüğü bu bayramların kutlanma gerekçesi Hazreti İsa'nın sünneti olarak kabul edilen 1 Ocak tarihinde icra edilmekteydi.
Bu festivale "Festum Stultorum" (Aptallar Festivali), "Festum Subdiaconorum" (Diyakoz Yardımcılarının Bayramı), "Festum Hypodiaconoroum" (Alt Diyakozlar Festivali) ve "Festum Baculi" (Çubuklar Bayramı) gibi isimler de verilmişti. (Süleyman Turan - Kutsal Aptallık ve Aptallar Festivali)
Aptallar festivalin kökeni Süleyman Turan'ın makalesinden öğrendiğimiz kadarıyla Roma İmparatorluğu'na kadar uzanır.
"Satürn'ün Günü" (Saturday yani cumartesi gününe de İngilizcede ismini veren bereket Tanrısı) olarak bilinen festival, "Aptallar Festivali"nin köklerini oluşturur.
1100'lü yıllarda resmi kayıtlarına ulaşılan bu tuhaf adetin 1500'lü yıllara kadar uygulandığını görüyoruz. İşte bu tuhaf festivallerdeki bazı uygulamalar:
Rahipler ve görevliler çalışma saatlerinde çeşitli ve korkunç maskeler giyiyor gözükmektedir. Kadınlar, kadın satıcıları ya da halk ozanları gibi giyinip koroda dans etmekte, ahlaksız şarkılar söylemektedir. Evharistiya takdisi esnasında altlarda pıhtılaşmış domuz kanı ve etinden yapılmış sosisler yemektedirler. Altarda zar oyunu oynarlar. Eski ayakkabıların tabanlarından yaptıkları leş gibi kokan tütsüler tüttürürler. Hiçbir utanma hissetmeksizin kilise içerisinde koşup zıplarlar. Arabalarıyla kasabaya doğru yol alır, at arabaları üzerinde tiyatrolarını sergiler, uygunsuz el kol hareketleri ve küfür ve müstehcen sözler içeren dizeleriyle takipçilerini ve izleyenleri kahkahaya boğarlar. (Turan - age.)
Bu festivalde kutsal metinler dahi parodiden nasibini alıyor, çılgın kalabalıklar İncil ile alay etmekten çekinmiyordu:
Festival esnasında ters yüz edilen hususlardan biri de liturjideki ve şarkılardaki ifadelerdi. Rahipler, İncil'in parodisini yapan uydurma vaazlar verir, müstehcen şarkılar ve ilahiler söylerlerdi. Bu bağlamda kutsal metinlere ilaveler yapılır ya da onlar üzerinde tahrifte bulunulurdu. Yine farklı zaman ve mekânlarda rahiplerin anlamsız sözler içeren şarkılar söyledikleri, çığlık attıkları, ıslık çaldıkları, uludukları, kahkahalarla güldükleri ve alaycı başka davranışlar sergiledikleri gibi iddialar da kaynaklarda yer almaktadır. (Turan - age.)
Umberto Eco'nun Ortaçağ isimli şaheserine göz attığımızda şu pasaj son derece dikkat çekici:
Sapkın, ama harika. Aziz Bernard da keşişlerin bu dünyadan feragat etmekle nelerden vazgeçtiğini anlatırken bu ruh halini teyit eder:
'Halktan ayrı olan biz keşişler, İsa adına dünyanın değerli ve yanıltıcı olan her şeyinden vazgeçen bizler, İsa'yı kazanmak adına güzelliğiyle parlayan, seslerinin tatlılığıyla kulağı okşayan, hoş kokan, tatlı bir tadı olan, dokunması zevkli olan, yani bedeni okşayan her şeyi pislik gibi gören bizler,...' (Apologia ad Guillelmum abbatem).
Tiksinti derecesinde bile olsa, vazgeçilen şeyler konusunda güçlü bir duygu ve hafif de olsa bir özlem kendini hissettirir.
Oysa bu festivaller, doğası gereği, her türlü dünyalığa karşı bir vuslatı temsil etmesi açısından son derece ilginç.
Velhasıl, Ortaçağ'da dini ve siyasi otorite; yasaklarını bırakın çiğneyenleri eleştirenleri dahi hunharca cezalandırırken bazı festivallerde her türlü yasağı kaldırarak insanları serbest bırakmıştı.
Bu festivallerin gayriahlaki yönlerini bir kenara bırakırsak zengin ve fakir, soylu ile sıradan kişilerin bir günlüğüne eşitlendiğine şahit oluyoruz.
Yine toplumun bastırılmış duyguları serbest bırakılarak belki daha büyük ve tehlikeli toplumsal olayların önüne geçilmiş olunuyordu.
Independent Türkçe