Yeni Günaydın
Geri

Niçin Sabırsızız?

"İçeriye hiç çabalamadan şans eseri girip de pişman olan sinek, dışarıya çıkmak için çaba gösterse de hep cama çarpar"
Niçin Sabırsızız?
Haberler / Yaşam
30 Mart 2024 Cumartesi 12:00
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Ben Profesör Doktor Uğur Batı.

Karar Bilimi Uzmanı ve After Parti En Genel Başkanıyım. 

Daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.


Önce yazının aforizmasını veriyorum:

İçeriye hiç çabalamadan şans eseri girip de pişman olan sinek, dışarıya çıkmak için çaba gösterse de hep cama çarpar.

Peki sorular geliyor:

Niçin sabırsızız?

Sabreden derviş, muradına mı ermiş?

Sabrın sonu selamet midir?

Ya da sabır taşı olsa çatlar mı?

"Savaş ve Barış" belki de şimdiye kadar yazılan en büyük romandır.

Yazılması Tolstoy'un yaklaşık 8 yılını almıştır. Tolstoy ısrarla romanını yazmaya devam etmiş, sabrın değerini bilen bir yazardır.

Çünkü nasıl bir eser ortaya çıkaracağını bilmeden 8 yıl boyunca hayatını yazmaya adamıştır.

Bu süre ona kalıcı eserlerin ve fikirlerin oluşum sürecinin zaman aldığını göstermiştir.

Tolstoy tüm bunlara rağmen çok çalışmış, durmadan yazmaya devam etmiş yani sebat göstermiştir.

Örneğin Tolstoy'un "Savaş ve Barış" eseri 1225 sayfadan ve 20'den fazla bölümden oluşmaktadır.

Ancak 15 adet taslak sonucunda sadece giriş bölümünün yazılması bile Tolstoy'un 1 yılını almıştır.


Biz ise, biz…

Oysaki bugün sabırsızlık temek problemimiz.

Çok istiyoruz, hemen istiyoruz…

Toplumun sahip olduğu yüksek hız potansiyeli aslında iç saatinizi etkiliyor.

Yavaş şeyler sizleri çıldırtmaya başladı çünkü toplumun hızlı temposu zamanlama anlayışınız ile çarpışıyor.

Teknolojinin baş döndürücülüğü ile beraber, sabır artık bir erdem olarak görülmeye başladı ve tozlu raflarda yerini aldı.

Sabır ve sabırsızlığın evrimsel bir amacı vardır: O uzun saatler beklediğimiz ve bunun devam etmesini söyleyen ince ayarlı dahili zamanlayıcı olan yin ve yang dengesi ortaya çıktı.

Belirlediğimiz bu zamanlar, vızıltıları sona erdirdiğinde başarısız bir avı bırakmanın zamanı geldi.

Freiburg, sabrın bize evrimin bıraktığı bir miras olduğunu söylüyor.

Neden sabırsızız ve bunun işlenen kodları bize ne yapıyor?

Sabırsızlık, yaşadığımız olay için fazla zaman harcamaktan ölmediğimizden emin oluyor ve bize hareket etme dürtüsünü işliyor.

Hayal kırıklığı içselleştirip, beklentilerimizin ihlal edilmesi ile sonuçlanan bir durumdur.

Hayatımızın çoğu şeyini beklentiye bağlıyoruz ve eğer zaman alacak bir şeyi beklersek kabul edebiliyoruz.

Londra Üniversitesi Goldsmiths'teki beyinbilimci James Moore, bunu şöyle açıklıyor:

Zaman ve duygu arasındaki bağlantı karmaşık bir bağlantıdır.


Zaman uzanıyor ve buna kızıyoruz.

Hartmut Rosa, insan hareketinin modern öncesi zamanlardan ve günümüze kadar olan hızının 100 kat arttığını anlatıyor.

Haberleşme hızının da buna bağlı olarak 10 milyon kat arttığı belirlendi.

20'nci yüzyılda veri iletişimi yaklaşık olarak 10 milyar etkenle bir artış gösterdi.

Bugün sabırsızlık bizi harekete geçirmediği zaman açlık çekiyoruz.

Toplumun hızlanan hızı iç zamanlayıcılarımızı sıfırlar.

Bu durum yavaş şeylere cevap olarak daha sık sönerek bizi devam eden bir öfke ve dürtüsellik döngüsüne sokar.

Wietmann, giderek itici bir topluma dönüşeceğimizi söylüyor.

Diğer taraftan sabır konusunda zaman ve algı meselesine de bakmalıyız.

Zaman bugün çabuk geçiyor; çünkü deyimlerimiz çok yoğun.

Korktuğumuzda ya da endişelendiğimizde zaman uzuyor.

Araknofob olan biri, odada bir örümcekle zaman geçirdiğinde süreyi abartır.

Beyinlerimiz bu gibi durumlarda hızlandığı için değil, deneyimlenen anın yoğunluğundan zaman geçiyor.

Tehdit altında hissettiğimiz her an olaylar yeni ve canlı görünür.

Fizyolojik olarak hayatta kalma mekanizması farkındalığımızın artmasına ve normal zamandan daha kısa bir sürede hatırayı toplar.

Beyinlerimiz daha fazla zaman geçirdiğini düşünerek kandırılır.

Beynimizden uzaklaşan belli bir saatimiz yok, ancak her saniye yenilenen vücudumuzun sürekli ve devam eden hissine sahibiz ve bu süre içerisinde kendimize ne kadar zaman kaldığımızı sorduğumuzda bunu bilgi olarak kullanıyoruz ve saniyeleri geçiriyoruz.

Einstein'ın görelilik teorisi bize mutlak zaman diye bir şeyin olmadığını, ne de beyinde zaman ölçmek için mutlak bir mekanizma olmadığını söylüyor. Böylesi bir zaman-mekân ilişkisinde eğer şans tanırsak doğa kendini içine düştüğü düzensizlikten kurtarmayı bilecektir. Her şeyi mahveden bizim endişelerimiz, sabırsızlığımız.

Neyse. Bitiriyorum. Bitiyorum!

Başlarken söylemiştim:

Ben Profesör Doktor Uğur Batı.

Karar Bilimi Uzmanı ve 3 boyutlu düşünce ahtapotuyum.

Ve hepinize şöyle sesleniyorum:

Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün.

Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!

Kaynak: Independent Türkçe
 

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNDEM EKONOMİ POLİTİKA DÜNYA MEDYA SPOR YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SAĞLIK MAGAZİN KÜLTÜR-SANAT TEKNOLOJİK YAŞAM BUGÜN NEYE ZAM GELDİ DİKKAT! İLGİNÇ HABERLER
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Yeni Günaydın