Yeni Dünya'nın keşfinde Müslümanların oynadığı rol son derece önemliydi. Evet, sayısız Müslüman denizci Amerika'ya ulaşmıştı ve bu kıtadan, daha ziyade adalardan, haberleri vardı; ama büyük ve ayrı bir kıta olarak ele aldıkları şüpheli bir durum...
Yıllardır süren bir tartışma var;
Amerika'yı Avrupalılar keşfetmeden önce Müslümanlar zaten biliyordu.
Bu ifadeyi kuran çoğu kişi, Müslümanların kartografya ve denizcilik birikimine katkısına dair tek bir satır okumadan afaki sloganlar atıyor.
Şurası bir hakikat ki Müslümanların çalışmaları ufuk açıcıydı ve Avrupalıların Amerika'yı keşfinde önemli rol oynadı.
Avrupalılardan önce Mali'den ve daha birçok Müslüman ülkesinden gemiler Yeni Kıta'ya ulaşmıştı; fakat bu bir keşif değildi. Koca bir okyanusun ardında yeni bir kıta olduğunu Müslümanlar keşfetmedi.
Ayrıca, Müslümanların enlem-boylam hesapları ve denizcilik faaliyetlerindeki etkisi olmasa Batı, Amerika'yı keşfetmekte hayli zorlanırdı.
Nihayetinde dünyanın yuvarlak olduğuna dair bir ortak kanaat dahi Batı'da hasıl değildi. Hatta birçok önemli kaşiflerin haritalarına baktığımızda, bu büyük keşiflere rağmen, dünyayı yuvarlak değil de armut şeklinde yahut bir gözlük gibi gülünç şekilde resmettiklerine şahit oluyoruz.
Kolomb'u büyük yolculuğa çıkartan en önemli gerekçelerden birisi de dünyanın yuvarlak olduğuna dair taşıdığı büyük inançtı. Bunu günlüklerinde şöyle anlatıyordu:
Yeryüzünün, karaların, suyun küresi olduğunu hep okumuşumdur. Plin sularla karaların birlikte bir küre olduğunu yazar. Bu Okyanus denizinin en büyük su kitlesi olduğunu düşünür; göğe dönük durumdadır hep, altında yer vardır ve ona destek olur, Hindistan cevizinin kalın dış dokusuyla içi gibi birbirine katmanlıdır. Orta Çağ tarihinin hocası Yaratılıştan söz ederken suların çok bol olduğunu belirtir, yaratılış sırasında bütün yeryüzünü örtseler de - sis gibi, buğu gibiydiler o zamanlar- yoğunlaşıp bir araya gelince yok az yer kapladılar der. San Nicolas da bu düşüncededir.
Kolomb bu sözleri tereddütle ve Orta Çağ'dan referansla söylerken 890 senesinde İbn Rüşd çok daha net ve doğruya yakın ifadeler kullanacaktı:
Bilginler arasında kara ve deniz kısımlarıyla beraber bütün yeryüzünün top gibi, bir küre şeklinde olduğu hususunda bir ittifak vardır. Güneşin, ayın ve yıldızların doğuşu, dünyanın muhtelif yerlerinde aynı anda vukua gelmeyişi, doğu kısımlarda kalan memleketlerde batı kısımlardaki memleketlerden daha erken doğuşu gerçeği ile bu hususta delil getirilir. Semavi cisimlerin bu intizamı aynı ihtiyaca cevap teşkil eder.
İbn Rüşd'ün sözleri yalnızca dünyanın şekline dair değildi. Dünyanın galaksideki konumlanışına dair de şaşırtıcı bilgiler aktarıyor ve dünyanın yuvarlak olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak şekilde tespit ediyordu:
Yeryüzü, konkav bir şekilde olan göğün (semanın) ortasında, havada asılı büyük bir top gibi kürevidir. Hem üst taraftan hem alt taraftan ve hem de kenarlarından, böylece sema her taraftan dünyayı eşit bir şekilde sarmaktadır. Semanın içinde dünya, kabuk içindeki yumurtanın sarısı gibidir.
Kolomb, dünyanın herhangi bir noktasından yolculuğa başlayan kimsenin yine aynı noktaya varacağına inanıyordu ve bunu ispat etmek için eski efsanelerden delil getiriyordu.
Oysa İslam düşünürlerinden Kahtavi asırlar sonra Jules Verne'nin "80 Günde Devr-i Âlem" kitabının final kısmına da konu olduğu üzere, Doğu'ya doğru yolculuğa çıkan bir kişi başlangıç noktasına vardığında çıkış noktasındaki tarihten bir gün geriden gelecek bir takvime ulaşacağını şu sözlerle dile getirecekti:
Eğer bir kimse verilen bir noktadan Doğu'ya diğer biri batıya doğru gitse bir üçüncü kimsede başlangıç noktasında kalsa aynı noktadan uzaklaşan bu iki yolcu çıkış noktasına vardıklarında her ikisi de aynı zaman zarfında döndükleri halde dünya turu yapmak üzere doğuya giden kimse bir gün fazla; Batı'ya giden ise güneşin doğuş-batışına göre hüküm verilerek bir gün eksik hesap edecektir. Zira Batı'ya giden kimse güneşle aynı istikametle yürümektedir. Bu bakımdan onun günü doğuya gidene nispetle daima biraz uzundur. Netice olarak devr-i âlem tamamlandığında bu fark tam bir gün eder.
Yine bir başka önemli İslam bilgini Biruni, dünyada bazı bölgelerde tam 6 ay güneşin hiç doğmadığını tespit ederek Kutup bölgelerini işaret ediyordu. Biruni bunu dünyanın şekli ve konumlanmasıyla açıklıyordu.
Amerika'ya önce Berberiler mi ulaştı?
Hamidullah'ın en önemli iddialarından birisi Amerika kıtasına öncelikle Berberilerin ulaştığı savıdır.
Yazar bu iddiasını desteklemek içinse 'Brezilya' isminin etimolojisinden yararlanıyor:
Berberiler Batı Afrika'ya en yakın nokta olan Brezilya'ya ulaşmışlardır. Brezilya kelimesi ne Brezilya ve ne de Avrupa dillerinden bir kelimedir. Bu kelime dil âlimlerini (Etimolojist) şaşırtmıştır. Bizim hipotezimiz bunu kolaylıkla açıklamaktadır. Şöyle ki: Berberi kabileleri arasında Birzala isminde bir kabile vardır. Bu kabilenin azalarının toplu ismi Brazil'dir. O zamanlarda yer isimleri orada yayılanlardan gelmekteydi. Müslümanların Okyanustaki aramalar dolayısıyla yapmış oldukları seferde Birzala fertlerinden (azalarından) müteşekkil bir gurup bir yerde yerleştiler. Bu yer muhtemel bir ada idi. Böylece buraya Brazil ismini verdiler. Sonradan bütün bölge bu ismi aldı.
Hamidullah'ın etimoloji üzerinden kurduğu bu karşılaştırma zayıf deliller içerse de Kolomb'un bizzat kendisinin günlüklerinde havlamayan bir köpek çeşidinden bahsetmesi şüpheleri güçlendirmektedir; çünkü bahsettiği köpeğin Afrika kökenli 'Basenji' cinsi köpek olması oldukça güçlü bir ihtimaldi.
Bu da Berberilerin oralara ulaşmış olması ihtimalini güçlendiriyordu.
Müslümanların dünyanın keşfine katkıları
Müslümanların 10'uncu yüzyıla kadar Akdeniz'i bir iç deniz haline getirdiğini ve neredeyse en ufak kıyı ve adayı detaylı bir şekilde haritalandırdığını biliyoruz.
Akdeniz'in yanı sıra, Müslüman gemicilerin okyanusa açılmaktan hiç çekinmediğini ve Portekizlilere bu anlamda ilham olduğunu Fuat Sezgin, şu sözlerle tespit ediyor:
Onlar okyanuslara açılmaktan da hiç korkmuyorlardı. M. 9'uncu yüzyılda yaşayan coğrafyacı ve tarihçi al-Ya'qūbī'nin bildirdiğine göre Basra'ya yakın Ubulla'da yapılan dikişli gemiler, kuzeybatı Afrika'daki Massa Limanı ile Çin arasında ticaret münasebetlerini sağlıyorlardı. Diğer bazı coğrafyacılara göre adı geçen Massa, Avrupa ve Bizans ile İslam dünyasını bağlayan ticaret şehirlerinden biriydi.
Onların tarihleri ve coğrafyaları denizcilerinin çok erken bir devirde okyanuslara büyük bir cesaretle açıldıklarını gösteriyor. Onlardan bize kadar gelen denizcilik kitapları, denizcilikte ne büyük yerleri olduğu yönünde bizi muhteşem bir tablo karşısında bırakıyor.
Onların gecikmiş olan modern etütleri Portekizlilerin yakın zamanlara kadar modern denizciliğin önderleri olarak tanıtılmasına imkân verdi. Ama bugün Portekiz denizciliğinde tanınan her başarılı verinin İslam dünyasına borçlu olunduğunu görüyoruz.
Şüphe yok ki içinde yaşadıkları İslam dünyasının denizciliğini büyük bir maharetle tanıyıp kabullenmelerini küçümsemeden takdir etmemiz gerekiyor. Onlar hemen hemen başarıya götüren her bilgiyi Müslümanlardan öğrendiler. Müslümanların Atlas Okyanusu'nda büyük hareket imkânını öğrendiler.
(Amerika'nın Keşfinde Müslümanlar)
Müslümanlar, Afrika'dan Sumatra'ya ve Ekvator çizgisine varıncaya kadar çok küçük hatalarla dünyayı 9'uncu yüzyıldan itibaren haritalandırdığına şahit oluyoruz.
Yukarıda zikredildiği üzere Kolmb, dünyanın yuvarlak olduğuna inanıyordu; ama çizdiği haritada bu yuvarlaklık daha çok bir armut şeklini andırıyordu.
Oysa Müslümanlar daha 10'uncu yüzyıldan itibaren bugünkü şekline çok yakın haritalar ortaya koymuştu:
Cr. Colomb da dünyayı kuzeyden güneye doğru sivrileşen bir armuta benzetiyordu. Daha 15'inci yüzyılda dünyanın yuvarlak olduğu fikrinin yerleşmemiş bulunduğu Avrupa'ya mukabil, Müslümanlar daha 10. yy.ın ilk yarısında İberik Yarımadası'ndan Büyük Okyanus'u aşarak Asya'nın doğusuna ulaşmaya çalışmışlardı.
Onlar bu iki sahil üzerindeki mesafenin daha 9'uncu yüzyılda 21° bin kilometre kadar olduğunu hesaplamışlardı. Çok taraflı büyük bilgin al-Biruni 11'inci yüzyılıın başlarında bizi objektivitesiyle hayranlığa düşüren Hind medeniyeti üzerine yazdığı kitabında şunu yazıyor: Tanıdığımız büyük kara kütlesi (yani Asya, Avrupa ve Afrika) büyük bir okyanus tarafından kuşatılıyor.
Bu okyanusu (adı geçen) büyük kara parçasının arasını şu veya diğer tarafta bir kara parçasıyla veya insanların yaşadığı bir adayla kesmekte olduğu muhtemeldir. (Sezgin – age.)
Okyanuslara açılma konusunda Avrupalılara en büyük ilham kaynağı şüphesiz Endülüslerdi.
Bu coğrafyadaki Müslümanlar denizcilik konusunda hayli ilerlemiş, hatta bunu bir saplantı haline getirmişlerdi:
Bundan ikiyüz yıl kadar sonra meşhur coğrafyacı Idrisi ki ömrünün büyük kısmını Endülüs'te geçirmiştir, bu anlamda bize daha geniş bilgi veriyor. Al-Idrisi zamanında çok meşhur olan bir teşebbüsten etraflıca bahsediyor. Bu okyanusu batıya doğru geçmek için, bir ailenin sekiz mensubunun, hazırladıkları gemiyle yola çıkıp başarısız kalmış olmalarıydı. İberik Yarımadası'nda bu tip teşebbüsler çoğaldığı için Lizbon'da bir caddeye 'darb al-magrurin' yani 'maceracılar' yahut ta 'aldananlar' caddesi adını vermişlerdi. (Sezgin – age.)
Bazı Avrupalı tarihçiler, Piri Reis'in kusursuz Dünya haritasını Colomb'un kayıp haritasından intihal olduğunu söylese de Sezgin iddialara şu sözlerle noktayı koyuyor:
Biz bu haritayı bilgisayar vasıtasıyla bir modern haritayla karşılaştırırsak her ikisinin muayyen yerlerde Afrika ile aralarındaki mesafelerde ne kadar birbirlerini örttüklerini gördük Bu 18'inci yüzyıla kadar İslam dünyasından başka hiç bir kültür dünyasında yapılamazdı. Zira bu harita hatasız boylam dereceleri ölçüsüne dayandığını gösteriyor. Kısacası Pîrî Reis'ten ele gecen bu haritanın, Avrupa'dan İtalyanca tercümesi İspanya'ya ulaşan ve (muhtemelen birkaç kopya ile) yayılan, aslı Arapça olan bir haritadan ibaret bulunması gerekiyor.
İspanya kralının ısrarlı isteği üzerine Kolumbus'un kardeşi Bartolomeo'nun yapıp Madrid'e gönderdiği harita ise şudur:
Velhasıl, Yeni Dünya'nın keşfinde Müslümanların oynadığı rol son derece önemliydi. Evet, sayısız Müslüman denizci Amerika'ya ulaşmıştı ve bu kıtadan, daha ziyade adalardan, haberleri vardı; ama büyük ve ayrı bir kıta olarak ele aldıkları şüpheli bir durum. Öte taraftan Müslüman denizcilerin çalışmaları olmasa ne Portekizlilerin ne de İspanyolların Akdeniz'in ötesine dahi geçecek bir birikimi söz konusu değildi.
*Daha ayrıntılı bir okuma için Merhum Üstadımız Fuat Sezgin'in Amerika'nın Keşfinde Müslümanlar makalesi incelenebilir.
Independent Türkçe