Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar’ın başkenti Doha’da, Dünya Kupası’nın açılışında Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Es-Sisi ile selamlaşıp tokalaştı.
Tokalaşma fotoğrafı, iki ülke arasında devam eden normalleşme sürecinde önemli bir adım olarak değerlendirildi.
Katar dönüşünde uçakta gazetecilere konuşan Erdoğan görüşmeyi, “Türk milleti ile Mısır halkının geçmişteki birlikteliği bizim için çok önemlidir. Yeniden niye başlamasın? Bunların sinyalini verdik” diye yorumladı.
Peki Ankara ile Kahire arasında 2013 yılında ilişkilerin bozulmasından bugüne neler yaşandı?
2013 yazında ne oldu?
2010 yılının son aylarında Tunus’ta başlayıp çeşitli Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerine yayılan ve Arap Baharı olarak adlandırılan eylemler dalgası Mısır’ı da etkiledi.
Şubat 2011’de günler süren sokak eylemlerinin ardından dönemin Mısır lideri Hüsnü Mübarek’in 29 yıllık iktidarı sona erdi.
Haziran 2012’de düzenlenen seçimleri, Müslüman Kardeşler çizgisindeki Özgürlük ve Adalet Partisi kazandı.
Yeni Cumhurbaşkanı, Muhammed Mursi oldu.
Adalet ve Kalkınma Partisi, Mısır’la halihazırda geliştirdiği ilişkilerinde bu iktidar değişikliği ile yeni bir ivme yakaladı.
2013 yılında Mısır’da, Temerrüd (İsyan) adı altında örgütlenen gruplar, Mursi karşıtı kitlesel protestolar düzenledi.
3 Temmuz 2013'te dönemin Genelkurmay Başkanı Sisi liderliğindeki Mısır ordusu, yönetime el koydu.
İlişkilerin bozulması ve Rabia söylemi
Mısır yönetimi bunun karşısında Türkiye Büyükelçisi’ni “istenmeyen kişi” ilan etti.
Türkiye de mütekabiliyet ilkesi gereğince Mısır Büyükelçisi’nden ülkeyi terk etmesini istedi.
Böylece Ankara ve Kahire arasındaki ilişkiler maslahatgüzar seviyesine indi.
Sisi, 2014’te yapılan ve katılımın düşük olduğu cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 97 oy alarak kazandı ve zaman içinde de iktidarını sağlamlaştırdı.
Mısır’daki Müslüman Kardeşler üyelerine yönelik baskı git gide artarken, örgüt yönetici ve üyelerinin bir bölümü Türkiye’ye yerleşti.
2013 yazından itibaren Türkiye’de hükümet hem Mısır’daki yönetimi hem süreci “darbe” olarak tarif etmeyen Batı ülkelerini kıyasıya eleştirdi.
BBC Türkçe’ye konuşan, 2005-2009 yılları arasında Türkiye’nin Kahire Büyükelçi olarak görev yapmış olan emekli diplomat Şafak Göktürk, bu dönemle ilgili şu yorumu yapıyor:
“2013'te, Haziran ayının sonunda Mısır’da darbe oldu. O sırada Türkiye’de ise Gezi olayları yaşanıyordu. Hükümetin beka algısının bu denli tehdit algısına dönüşmesi oradan kaynaklanıyor. İçeride ve dışarıda projesi sorgulandı.”
Göktürk, devam eden süreçteki gelişmelerle “hükümetin çok sert, güvenlikçi bir anlayışa geçtiğini, dış politikanın da çok daha ideolojik bir çizgiye girdiğini savunuyor ve ekliyor:
“Güney coğrafyamız; Türkiye’nin ekonomik, siyasi, güvenlik ve kültürel bağlar bakımından özel bir anlam taşıyan bir bölge olmanın ötesinde, Türkiye açısından belirli sorumluluklar ve liderlik rolleri üstlenebilecek bir bölge olarak algılanmaya başlandı.”
Recep Tayyip Erdoğan geçen yıllar içinde Sisi için “Katil”, “Darbeci”, “Zalim” gibi ifadeler kullandı.
Erdoğan, askeri müdahaleyi protesto edenlerin simgesi olan Rabia el işaretini de sahiplendi ve 2013 yazından itibaren dört parmağını kullanarak bu işareti sıklıkla kullandı.
Bir süre sonra Erdoğan bu el işaretini “Tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” söylemiyle formüle etti.
Erdoğan 2019 yılında Türkiye Diyanet Vakfı’nın bir ödül töreninde yaptığı konuşmada, “Beni Sisi ile çok barıştırmak isteyenler var, asla kabul etmiyorum, etmem de. Neden? İşte bunlardan dolayı. Neden? Halkının yüzde 52 oyunu almış olan bir Mursi'yi ve arkadaşlarını cezaevine mahkûm eden bir anti-demokratla karşı karşıya gelmem, onunla aynı masada oturmam” dedi.
Aynı programda Erdoğan, “AB ülkelerinde idam yasak olduğu halde siz Sisi'nin davetine nasıl oluyor da icabet ediyorsunuz?” sözleriyle Avrupa Birliği’ni de eleştirdi.
Erdoğan 23 Haziran 2019’daki, yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri öncesi yaptığı bir konuşmada ise “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz?” diye konuştu.
Ekonomik ilişkiler sürdü
Her ne kadar 2013 yılıyla birlikte iki ülke arasındaki siyasi ilişkiler bozulmuş olsa da bu durum, aradaki ekonomik ilişkilere aynı yoğunlukta yansımadı.
İki ülke arasında 2005’te imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması ile önemli bir sıçrama yapan, Mursi iktidarı döneminde ise daha da gelişen ekonomik ilişkiler, diplomatik krizden belli bir seviyede etkilense de durmadı.
Hatta ikili ticaret hacmi 2018'de 5 milyar dolar barajını aşarak tarihi bir rekor kırdı.
Mısır bugün, Ankara'nın Afrika'daki en büyük ticaret ortağı konumunda.
Doğu Akdeniz gündeminin etkisi ve yumuşama sinyalleri
2000’lerin başında Doğu Akdeniz’de keşfedilen yeni enerji sahaları, bu bölgeyi jeopolitik açıdan çok daha önemli bir konuma yükseltmişti.
2013’ü takip eden yıllarda, Doğu Akdeniz’deki yetki alanları konusu ve Libya İç Savaşı’nda yaşananlar, Mısır-Türkiye ilişkilerinin geleceğini daha önemli bir hale getirdi.
Türkiye, Kasım 2019’da Libya ile deniz yetki alanları anlaşması imzaladı ve bunu Birleşmiş Milletler’e bildirdi.
Yunanistan ve Türkiye deniz yetki alanları konusunda bildirdikleri alanlara itiraz ediyorlardı.
Yunanistan ve Mısır da Ağustos 2020'de bir deniz yetki alanları anlaşması imzaladı ve bu anlaşmada Mısır, bazı bölgelerde Türkiye'nin tezlerine hassasiyet gösterdi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Mısır'ın, belirledikleri Türk kıta sahanlığının güney sınırını kabul ediyor olmasından Ankara'nın memnuniyet duyduğunu belirtti.
2020 yılında karşılıklı yumuşama sinyalleri gelmeye başlarken bir noktada, iki ülkenin istihbarat kanalları arasında iletişim olduğu açıklandı.
Ankara ve Kahire karşılıklı jestler yaptı ve birbirlerini uluslararası örgütlerde engellemekten vazgeçmeye başladı.
En somut adımlardan biri Türkiye’nin, Mısır'ın NATO toplantılarına katılımına koyduğu vetoyu 2020 içerisinde kaldırması oldu.
Emekli diplomat Göktürk, “2013’ten sonra yıllar içinde Türk dış politikasının birçok sorun yaşadığını, 2020’ye gelindiğinde Doğu Akdeniz’de karşısında büyük bir koalisyon bulduğunu, Suriye’de Türk askerlerinin hayatını kaybettiği İdlib saldırısının da aynı yıl yaşandığını ve 2020’de hem Mısır’a yaklaşım hem de genel dış politika anlayışı konusunda bir değişime gitme ihtiyacının hissedildiğini” savunuyor.
Göktürk, bu değişimde Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sorunlarla ortaya çıkan yeni ihtiyaçlarının da önemli payı olduğu görüşünde.
Emekli diplomat, “Bizim güneyimizle ilişkilerin motoru ekonomiktir. Siyasi, kültürel, dinsel değildir. Ekonomik açıdan Türkiye'ye verebilecekleri o ülkelerin bize yakınlaşmasının ölçüsüdür” yorumunu yapıyor.
2021’de istikşafi görüşmeler ve yakınlaşma
İki ülkenin Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, 2021’de ilki Mayıs ayında Kahire'de ve ikincisi Eylül'de Ankara'da olmak üzere istikşafi (Keşif, tanıma amaçlı) görüşmeler gerçekleştirdi.
Görüşmelerde ikili ve bölgesel meseleler ile Doğu Akdeniz’de güvenlik ve barışın sağlanması konuları ele alındı.
İki ülkenin dışişleri bakanları telefonda bir görüşme de yaptı.
2021 yılı; Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Suudi Arabistan ile ilişkilerinin normalleşmesi süreci anlamında da önemli bir yıl oldu.
Yıl içinde ayrıca, Suudi Arabistan ve Katar, Müslüman Kardeşler üyelerinin sığındığı ülkelerden Katar’a “teröre destek” gerekçesiyle 2017’de uygulamaya başladığı ambargoyu kaldırdı.
Libya krizi konusunda da 2021’de önemli gelişmeler yaşandı.
Libya’daki iç savaşta Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri’yle birlikte Tobruk merkezli General Halife Hafter güçlerini desteklerken, Türkiye ile Katar Trablus merkezli güçlerin yanında yer almıştı.
Ancak Libya’daki dengeler zamanla kabuk değiştirmeye başladı ve iç gerilim, 2021’deki Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi'nde ortadan kalkmamakla birlikte belirli ölçüde geriledi.
2022’nin Haziran ayında Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, İslam Kalkınma Bankası'nın yıllık toplantısına katılmak için Kahire'yi ziyaret etti.
Bu, dokuz yılın ardından Türkiye'den Mısır'a bakan seviyesindeki ilk ziyaret oldu.
Müslüman Kardeşler gündeminin gerilemesi izlenimi
Resmi açıklamalara bakıldığında, Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme sürecinde Türk hükümetinin Mısır yönetimiyle ilgili söylemi, Libya’daki siyasi taraflara yaklaşım ve Müslüman Kardeşler’in Türkiye’deki faaliyetlerinin önemli tartışma başlıkları arasında yer aldığı anlaşılıyor.
Ancak Mısır’ın son dönemdeki açıklamalarına bakıldığında zaman içinde Müslüman Kardeşler’le ilgili gündemin zayıfladığı izlenimi oluşuyor.
Körfez sermayeli gruplar başta olmak üzere Arap basınında son yıllarda hem Müslüman Kardeşler’in Türkiye’deki bazı TV kanallarının yayınını durduğu hem de geçtiğimiz ay onlarca kişinin gözaltına alındığına dair haberler çıktı.
Türkiye’deki Müslüman Kardeşler’in Basın Sözcüsü Ali Hamed, geçen günlerde BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada bu iddialarının hiçbirinin doğru olmadığını savundu.
Bununla birlikte Hamed, iki ülke arasındaki yakınlaşma sürecini desteklediklerini de belirtti.
Emekli diplomat Şafak Göktürk, Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükrü Ekim ayında Türkiye’ye tepki gösterdiği açıklamasında Müslüman Kardeşler’den bahsetmemesine dikkat çekiyor ve “Mısır'ın Türkiye'deki bugünkü hükümet anlayışı altında o konuda daha fazla ilerleme sağlayamayacağını bildiğini zannediyorum” yorumunu yapıyor.
Görüşmelerde tıkanma görüntüsü
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ekim ayındaki Libya ziyaretinde iki ülke arasında hidrokarbon alanında mutabakat anlaşması imzalandığını duyurdu.
Çavuşoğlu anlaşmayla ilgili, “Türk ile Libya firmalarının birlikte araştırma, sondaj gibi iş birliğine gitmesini hedefliyor. Hem Türkiye hem de Libya böyle bir anlaşmayı imzaladığını BM'ye bildirmiştir. Biz kıta sahanlığımızın sınırlarını da BM'ye kaydettirdik. Şimdi Libya'nın yapması gereken de kendi kıta sahanlığı ve deniz yetki alanlarını belirleyerek onu da BM'ye kaydettirmesidir” dedi.
Mısır Dışişleri Bakanı, Trablus yönetiminin böyle bir anlaşmayı imzalama yetkisi olmadığını söyledi ve Libya politikası nedeniyle Türkiye'yle temasları durduklarını belirtti.
Çavuşoğlu ise buna karşı, “Libya ile yaptığımız daha önceki güvenlik anlaşmasının bugüne uyarlanması da Mısır’ın aleyhine değil” açıklamasını yaptı.
Türk Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin normalleşme sürecine girdiği başka ülkeler de bulunduğunu ancak bu sürecin Mısır'la daha yavaş ilerlediğini ifade etti.
Katar’da el sıkışma ve bundan sonraki süreç
Kısa süre sonra ise Katar’dan Erdoğan ve Sisi’nin el sıkışma fotoğrafı geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar dönüşü uçakta gazetecilerin konuyla ilgili sorduğu soru üzerine “Böyle bir sürecin başlaması için burada bir adım atılmış oldu ve hayırlısıyla görüşmeleri yaptık” dedi ve ekledi:
“Temennim odur ki, önce bakanlarımızla başlayan bir süreci, daha sonra inşallah üst düzey görüşmelerle iyi bir noktaya taşıyalım istiyoruz. Çünkü olaya ben şöyle bakıyorum, Türkiye-Mısır arası, bir liderler buluşması değildir, Türk milleti ile Mısır halkının geçmişteki birlikteliği bizim için çok önemlidir. Yeniden niye olmasın, yeniden niye başlamasın?
“Bunların sinyalini verdik. İnşallah fevkalade bir hal olmadıktan sonra bu adımı hayırlısıyla atarız. Bizim tabii kendilerinden tek isteğimiz; bu görüşmelerle birlikte, bize karşı Akdeniz’de tavır içinde olanlara yönelik burada biz barışı ikame edelim, onunla beraber yolumuza inşallah devam edelim.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Endonezya’daki G20 Zirvesi’nde ise Mısır ve Suriye ile ilişkilere dair bir soruya “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz. Şu anda Türkiye olarak, bu konularda sıkıntılı olduğumuz ülkelerle ilişkileri yeniden ele alabiliriz. Hele hele Haziran seçiminden sonra bir sil baştan yapabiliriz” cevabını vermişti.
Mısır’dan ise görüşmeyle ilgili “İkili ilişkilerin yeni başlangıcı” yorumu geldi.
Açıklamalara bakıldığında, Ankara-Kahire hattındaki normalleşmenin, önümüzdeki dönemde sürmesi ve diplomatik ilişki seviyesinin yeniden büyükelçiler seviyesine yükseltilmesi şaşırtıcı olmayacak gibi görünüyor.