Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki (TBMM) son grup toplantısında 25 yıldır hapiste olan PKK lideri Abdullah Öcalan için 'umut hakkı' çağrısında bulundu.
"(Abdullah Öcalan) Gelsin TBMM DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın."
Devlet Bahçeli, 22 Ekim Salı günü TBMM'deki MHP Grup Toplantısı'nda partililere böyle seslendi.
Peki, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan'ın Meclis'e gelmesi için mevcut yasada ne gibi değişiklikler yapılması gerekiyor? Dahası Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ne diyor?
Nasıl yakalandı?
Öcalan 2 Şubat 1999'da, Yunan Ulusal İstihbarat Teşkilatı (NIS) çalışanlarıyla, Kenya'nın başkenti Nairobi'deki Yunan Konsolosluğu'na özel bir uçakla getirildi.
15 Şubat 1999'da, Yunan yetkililerin baskısı sonucu konsolosluk binasından çıkarılıp, Türk menşeli Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) operasyon yapacağı Nairobi Havalimanı'na götürüldü.
16 Şubat'ta, o dönemki 57. Türkiye Hükümeti'nde Başbakan olarak görev yapan Bülent Ecevit, kameraların karşısında "Abdullah Öcalan Türkiye'dedir," dedi. Türkiye'de yaşayan milyonlarca kişi, PKK'nın kurucu lideri Öcalan'ın yakalandığını işte bu açıklamayla öğrendi.
Mahkeme süreci
30.000 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Öcalan hakkında, "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçuyla, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu'nun mülga edilmiş 125. maddesi ile idam kararı alındı.
İnsan öldürme, öldürmeye azmettirme, yaralama suçlarından ayrıca ceza almadı. Çünkü idamla yargılandığı için diğer cezalara gerek görülmedi.
Fakat Avrupa Birliği (AB) uyum yasaları gereğince bu infazın yerini, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'ndaki "ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası" aldı. Öcalan'a atfedilen suç "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma" olarak mahkeme kayıtlarına geçti.
28 Nisan 1999 tarihli bu yerel mahkeme kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 25 Kasım 1999 tarihli onama kararı ile kabul edildi.
Türk yasaları
Abdullah Öcalan'ın koşullu salıverilmesinin önüne geçen ve ölünceye dek hapsedilmesine olanak tanıyan yasal düzenlemelerin ilki 21 Temmuz 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5218 sayılı kanunun 1. maddesi ile aynı tarihli Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesinde yapılan değişiklikti.
5218 sayılı kanunda, "Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ve müebbet ağır hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder," deniyor.
Terörle Mücadele Kanunu'nun 17. maddesinde de, "Ölüm cezaları, ...müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları ...koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamaz." hükmü yer alıyor.
Ayrıca 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesinin düzenlenen 16. fıkrasında bu ifadelere tekrar yer verilirken, 18 Temmuz 2006 tarihli 5532 sayılı kanunun 12. maddesi ile bu hükümler güvence altına alınıyor.
Özellikle 5275 sayılı kanunun 107. maddesinin 16. fıkrasında yapılan düzenleme, bir bakıma Abdullah Öcalan'ın kapısına çıkıyor:
"5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, "Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar" başlıklı Dördüncü Bölüm, "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı Beşinci Bölüm, "Milli Savunmaya Karşı Suçlar" başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz."
Hükümlerin güvence altına alındığı 5532 sayılı kanunun 12. maddesinde ise, "Bunlar hakkında ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam eder," vurgusunda bulunuluyor.
Uluslararası sözleşmeler
Türkiye, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) taraf ülke statüsünde.
Anayasa'nın 90. maddesinin 5. fıkrasında, "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır" deniliyor.
Aynı maddenin son fıkrasında, "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz," ifadeleri mevcut.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 9 Temmuz 2013 tarihli (Gary) Vinter - İngiltere kararında müebbet hapis cezasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunmaya alınmış değerlerle uyumlu olabilmesi için serbest bırakılma ve gözden geçirme şartlarının birlikte mevcut olmasına değinmiştir.
O dönemki Başbakan David Cameron, karar karşısında son derece hayal kırıklığına uğradığını, mahkeme kararına temelden katılmadığını, indirilemez müebbet hapis cezasını güçlü bir şekilde desteklediğini ifade etmiştir.
İzmir Barosu'ndan Avukat Ergi Yetkin'in hazırladığı raporda mahkemenin tutumu için, "AİHM'e göre; müebbet hapis cezasının başka bir cezaya dönüştürülmesi, infazın askıya alınması, infazın durdurulması, koşullu salıverilme imkânının bulunması gibi yöntemlerden biri dahi ilgili iç hukukta bulunduğu takdirde, müebbet hapis cezası indirilebilir niteliktedir" deniyor.
Ayrıca yine Vinter kararında mahkeme belirli bir süre geçtikten sonra, koşullu salıverilmenin değerlendirilebileceği, Vinter için bunun 25 yılla sınırlı tutulabileceği hükmünde bulunmuştu.
Mahkemenin bir yıl sonraki 18 Mart 2014 tarihli Öcalan (No.2) – Türkiye kararında ise "umut hakkının" altı çizilirken, Öcalan’ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının koşullu salıverilme hakkı olmaksızın infaz edilmesi ile ceza infaz kurumunda yalnız tutulmasına (tecrit) değinilip Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. maddesini ihlal ettiği belirtiliyor.
Ceza hukukçusu Profesör Doktor Ersan Şen, umut hakkını "Hapis cezasına mahkum edilenlerin kanunla belirlenen sürelerde iyi halinden dolayı koşullu salıverilmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesidir" diye tanımlıyor.
AİHS'in 3. maddesi şu şekilde: "Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz."
Yasal düzenleme
Türkiye'deki kanunlar göz önüne alındığında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yeni çözüm sürecinin gündemde olduğu bir aralıkta, bahsettiği yasal düzenlemenin ilk ayağını 5275 sayılı kanunun 107. maddesinin 16. fıkrasının kaldırılması oluşturuluyor. Burada kişiye atfedilen suçlardan herhangi birinin onanması halinde "koşullu salıverilmenin" uygulanamayacağı belirtiliyor.
16. fıkranın mülga edilmesi halinde bu kez 107. maddenin 4. fıkrasındaki hüküm öne çıkıyor:
"Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz altı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler."
Yani yargılamasına 1999 yılında başlanıp aynı yıl ağırlaştırılmış müebbet hapsi onanan Öcalan'ın koşullu salıverilmesi, 16. fıkranın mülga edilmesi halinde 2035 yılında gündeme gelebilir.
Öte yandan, Anayasa'nın 90. maddesinin 5. fıkrasında 'herhangi bir anlaşmazlıkta milletlerarası anlaşmaların esas alınması" ifadesi, AİHM'in 2013 tarihli Vinter kararını müeyyide olarak öne çıkarıyor. İngiltere'de müebbet hapis cezasına çarptırılmış Gary Vinter için koşullu salıverilmesinde belirlenen süre 25 yıldı.
Yine Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrasında yer aldığı şekliyle, milletlerarası sözleşmelere "kanun hükmünde" tanımı yapılması, AİHM kararı doğrultusunda Öcalan'ın koşullu salıverilmesinde bu takvimi 2035'ten, Şubat 2024'e çekiyor.
Prof. Dr. Şen, "Bu halde Öcalan hakkında; iptal edilmedikçe m.107/16 uygulanır, bir an için iptali gündeme gelirse de m.107/4’ün tatbiki gündeme gelebilir. İhlal iddiası bir yargı kararına dayanmadığından, yargılamanın yenilenmesi de gündeme gelmez. Avrupa Konseyi ve İHAM, sadece umut hakkının korunması yönünde yasal değişikliğe gidilmesini Türkiye Cumhuriyeti’nden talep edebilir," diyor.
Siyasiler ne dedi?
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP lideri Bahçeli sözlerine istinaden, "Türkiye'nin geleceğinde teröre yer olmadığını herkesin idrak etmesini bekliyoruz. Cumhur İttifakı tarafından açılan tarihi fırsat penceresinin kişisel hesaplara kurban edilmemesini ümit ediyoruz," dedi.
Terör sorununa ilişkin TBMM ve siyasi aktörler de olmak üzere bütün rol alıcılara seslenen Erdoğan, "Topyekun millet olarak, hep beraber terörün olmadığı Türkiye'yi inşa edelim istiyoruz," ifadelerini kullandı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, MHP lideri Bahçeli'nin Öcalan'a yaptığı çağrıya ilişkin, "Onurlu bir barış için inisiyatif almaya hazırız," dedi.
Hatimoğulları salı günü partisinin grup toplantısında, "AK Parti'nin dış politikası iflas etti. Kürt sorunun çözüm yolu bellidir. Orta Doğu ve Türkiye'de barışın muhatabı İmralı'da ağır tecrit altında bulunan sayın Abdullah Öcalan'dır. Kürt sorununun çözümü TBMM'dir. Parlamentoda ve siyasette muhatap DEM Parti'dir. Bir başlangıç olacaksa tecrit kaldırılmalı. Kürt sorununun çözümünde pusula demokratik müzakeredir. Onurlu barıştır," sözlerini dile getirdi.
"Hodri meydan" diyerek Bahçeli'nin Öcalan'a Meclis'e gelerek örgüte silah bırakma çağrısı yapması çağrısına dair konuşan CHP lideri Özel, "Ben de el yükseltiyorum, Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum," ifadelerini dile getirdi.
Bahçeli'nin yaklaşımını da eleştiren Özel, bu tür girişimlerin toplumsal mutabakat olmadan sonuç vermeyeceğini belirtti.
Türkiye'de çözüm süreci
Çözüm süreci, Türkiye'de 2013-2015 yılları arasında PKK ile Türk devleti arasında başlayan müzakereleri ifade ediyor. Bu süreç, Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek amacıyla başlatılmıştı.
Sürecin temel unsurları arasında, silah bırakma, demokratik reformlar ve Kürt kimliğine yönelik hakların genişletilmesi yer almaktaydı. PKK lideri Abdullah Öcalan, bu müzakerelerde kilit bir figür olarak rol almıştı. Ancak 2015'te çatışmaların yeniden başlamasıyla çözüm süreci fiilen sona ermişti. Bu dönem, Türkiye'deki siyasi dinamiklerde önemli değişimlere neden olmuştu.
28 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kurulan PKK, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Türkiye ve pek çok başka devlet tarafından terör örgütü kabul ediliyor.
PKK militanları, 40 yıla yakındır sürdürdükleri saldırılarda, resmi rakamlara göre 15.000’e yakın kişiyi öldürdü.
PKK lideri Öcalan, terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldığı 1999 yılından beri, Marmara Denizi’ndeki İmralı Cezaevi’nde bulunuyor.