Yeni Günaydın
Geri

Erdoğan, Anayasayı Neden Değiştirmek İstiyor?

50+1 modeli yeniden siyasetin gündemde.
Erdoğan, Anayasayı Neden Değiştirmek İstiyor?
Haberler / Politika
20 Kasım 2023 Pazartesi 17:00
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

50+1 modeli yeniden siyasetin gündemde. Daha önce kim, ne dedi? Kim sistemden rahatsız, kim vazgeçilmez buluyor? Siyaset bilimciler ne diyor? Independent Türkçe bu sorulara yanıt aradı

20 Kasım tarihi Türkiye siyaseti için önemli.

1961'de dönemin başbakanı İsmet İnönü tarafından Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne mensup bakanlarla ülkenin ilk koalisyon hükümeti kurulmuştu.

Türkiye 2002'den bu yana tek partiyle yönetiliyor, son beş yıldır ise AK Parti ve MHP'nin başını çektiği Cumhur İttifakı iktidarda.

Kimi siyasi analistlere göre koalisyonları ortadan kaldırmak için inşa edilen 50+1 sistemi beraberinde örtülü koalisyonları getirmiş durumda.

Buradan bakıldığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya ziyareti dönüşü medya yöneticilerine yaptığı açıklamalar dikkat çekici.

Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimi için yüzde 50+1 şartının değişmesini istediğini bu kez şu sözlerle izah etti:

50+1 şartının değişmesi konusunda aynı fikirdeyim, isabetli olur. Çoğunluğu alan adayın seçilmesi usulüne geçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz ve yanlış yollara da sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok 6'lı, yok 16'lı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla 'En fazla oyu alan aday seçilir' denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır"

Şüphesiz bu sözlerin ardından muhalefetin aklına ilk düşen sorular cumhurbaşkanı Erdoğan'ın neden 50+1'i sakıncalı bulmaya başladığıyla ilgili. 

Erdoğan'ın MHP'den kurtulmaya çalışıp çalışmadığı ya da 14 Mayıs'taki 6'lı ittifakıyla 50+1'i tutturamadığı için mi (yüzde 49,46 oranında kalınmıştı) sistemi değiştirmek istediği muhalif çevrelerde dillendirilse de ne CHP'nin yeni genel başkanı Özgür Özel ne İYİ Parti lideri Meral Akşener konuya dair bir değerlendirme yaptı.

Muhalefet cenahında konuşan tek kişi Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal.

Uysal, "Erdoğan kaybetmeye başladığında '50+1' dengesini sağlayacak bir 'ortak' ihdas etti kendine. Şimdi o 'ortak' da yetmiyor. Başka ortaklar bulmak zorunda olduğunu biliyor ve her birinin 'yük' olduğunu" diyor.

Asıl gözlerin çevrildiği kişi ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli.

Bahçeli'den Erdoğan'ın 50+1 çıkışıyla ilgili henüz bir yorum yok.

Bahçeli'nin meseleyi salı günü meclisteki grup toplantısında ele alıp almayacağı merak konusu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 50+1 çıkışı bir yandan da muhalefetin uzunca bir süredir öne sürdüğü başkanlık sisteminin krizde olup olmadığı ve Erdoğan'ın yeni anayasa için destek sağlama hamlesinde bulunup bulunmadığı gibi sorulara neden oluyor.

Erdoğan mayıs seçimleri öncesi 50+1'e işaret etmişti

Aslında 2023 mayıs seçimleri öncesinde de AK Parti'nin ajandasında 50+1'in olduğu konuşuluyordu.

Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Mayıs'taki seçim öncesi 18 TV kanalının ortak yayında bu konuya değinmişti. 

Cumhurbaşkanlığı seçimi için getirilen 50+1 şartından geri dönülmesinin söz konusu olup olmayacağına dair soruya Erdoğan şu yanıtı vermişti: 

Böyle bir yapılanmaya veya böyle bir düzenlemeye katılacak olan siyasi partiler olursa bunun olmaması söz konusu değil, olabilir. Doğrusu ben de olmasından yanayım" 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, altı ay öncesinden anayasa değişikliğine işaret etmiş, seçim sonrasında bu yönde bir adım atacaklarını ifade edip, böyle bir değişikliğe gidilmesi halinde seçim süreçlerinin çok daha rahat olacağı öngörüsünde bulunmuştu.

Yani son 6 aydan bu yana söylem değişmedi, sadece daha derinleşti.

Üstelik 50+1'in AYM-Yargıtay krizinden sonra anayasa değişikliğine yönelik başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar cephesinden seslerin yükseldiği bir süreçten geçilirken yeniden gündeme gelmesi de dikkat çekici.

"Birinci her şeyi alır" ilkesi mi geçerli olacak?

Peki olası bir değişiklik nasıl bir Türkiye tablosunu beraberinde getirir?

İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Emre Erdoğan öncelikle 50+1 modelinin değişmesi için anayasa değişikliğinin şart olduğunu hatırlatıyor.

Profesör Erdoğan, 50+1'in hükümet oluşturmaya engel olmadığını, temsiliyete uygun olduğunu belirtip "Birinci her şeyi alır" önerisinin temsiliyete zarar vereceğini belirtiyor:

Şimdi buradan çıksak, salt çoğunluğa geçsek ne olacak? Yüzde 25 alabilir. Şu anda belediye başkanlıklarını böyle seçiyoruz zaten. 'Birinci her şeyi alır' dediğimiz mesele... O zaman yüzde 24 ile seçilse yüzde 76’nın istemediği bir başkan olacak. Bu açıkçası temsiliyete halel veren bir şey, zarar veren bir şey. Cumhurbaşkanı böyle seçildiği zaman sorun oluşturur. Daha iyi bir duruma getirmeyeceği kesin. Ne getirebilir? İttifak oluşumlarını ortadan kaldırır. Ama ittifak oluşturmak da kötü bir şey değil. Bununla beraber zaten ittifak oluşturulmasının önünde bir engel yok. Yani yasaklanmayacağına göre… O yüzden bunun genel olarak demokrasinin işleyişi ve kalitesine zarar verebileceğini görüyorum. Erdoğan’ın bu teklifi ne kadar ciddi ondan da emin olamıyorum"

"Arkasında çoğunluğun desteği olmayan cumhurbaşkanın idaresi felakete yol açabilir"

Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ise halkın yarısından fazlasının desteğiyle seçilmeyen bir kişinin, icranın başı-cumhurbaşkanı olması halinde Türkiye'de doğrudan bir meşruiyet tartışması oluşturacağı kanaatinde. 

Çarkoğlu'na göre böylesi bir durumda Türkiye'de seçimlerin herhangi bir anlamının kalmaması riski doğabilir. 

Zira Türkiye'de şu anda gerçek anlamda bir meşruiyet krizi yaşanmamasının yegane nedeni yüzde 50+1 modeli:

Muhalefet de aslında AK Parti ve Erdoğan'la aynı geminin içerisinde. Çünkü nasıl ki AK Parti'nin  ancak ittifakla hükümet etme zorunluluğu var, muhalefetin de aynı... Yüzde 50+1’in kaldırılmasını bence muhalefet kesinlikle istemeyecektir. Neden? Şu anda onlar yine kaybeden tarafta olabilirler. Ama Türkiye için çoğunluğun desteğini arkasında görmeyen bir cumhurbaşkanlığı sistemiyle idare edilmek hiç alışık olmadığımız bir 'felaket' olur. Felaket derken abartmıyorum. Neden? Çünkü şikâyet ettiğimiz herhangi bir şeyin şu an itibarıyla ‘Ne yapalım memlekette çoğunluğun tercihleri de bu yönde’ diyerek, herkes dudağını ısırarak, ‘Ne yapalım? Demokrasinin gereği budur’ noktasında susuyor. Ama o zaman hiç kimse susmayacak. Niye? Çünkü ‘Zaten yok çoğunlukları! Nasıl yaparlar bunu?’ diye hiçbir konuda anlaşamayan bir ülke haline dönüşecek Türkiye"

Profesör Çarkoğlu'na "Yani 50+1'in terk edilmesi durumunda tartışılan ve muhalefetin başından bu yana eleştirdiği sistem dahi aranır hale mi gelecek?" diye sorduğumda "Evet, şu anki sistem daha iyi görünür o zaman gözümüze. ‘En azından cumhurbaşkanının arkasında yüzde 50’den fazla oy vardı’ denir. Öyle bir sistemde o da olmayacak. Cumhurbaşkanlığı yetkililerinin kısıtlanmadığı bir ortamda 50+1’i kaldırmak hiç olacak şey değil!" yanıtı veriyor.

"Türkiye'yi III. MC hükümeti yönetiyor"

50+1'e yönelik itiraz ve tartışmaların geçmişi aslında daha eskiye dayanıyor.

2019'un eylül ve ekim aylarında AK Parti'nin kurucularından eski bakan Faruk Çelik, cumhurbaşkanı seçiminde yüzde 50+1'in yoracağını öne sürmüş, Türkiye sosyolojisi ve ekonomisinin yüzde 50+1 oy yükünü kaldıramayacağını vurgulamış, "İlk turda yüzde 40 ve üzeri oy alan seçilsin" demişti.

Bu öneri o dönem AK Parti'nin oyları yüzde 50'nin altına düştüğü için kamuoyu nabzını yoklamak için gündeme getiriliyor eleştirilerine yol açmış, kemik oyu yüzde 40'larda olan AK Parti'nin 50+1 oy oranının aşağı çekilmesi halinde MHP ile ittifak baskısından kurtulabileceği ve aslında bu yönde bir arayışa girildiği yorumlarına neden olmuştu.

Kasım 2021'de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun Beştepe'deki buluşması esnasında konu bir kez daha gündeme geldi. 

Görüşme sonrası Karamolloğlu gazetecilere yaptığı açıklamada cumhurbaşkanının "50+1’in mahsurlu olduğunu anladık. 50+1’i o zaman bu kadar sıkı bir şeye bağlamamamız gerekirmiş. Onun farkına vardık" dediğini aktarmıştı. 

Bu görüşmeden yalnızca birkaç gün sonra Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yüzde 50+1'in Türkiye'de kutuplaşmalara yol açtığını belirtip "İki tarafa da çağrı yapıyorum, gri alan üzerinde oturup konuşmak bir yol olabilir" ifadelerini kullanmıştı.

Elbette yüzde 50+1 modelini sadece eleştirenler değil başta Cumhur İttifakı ortağı MHP olmak üzere  savunanlar da var.

O dönem Çiçek'in açıklaması üzerine Cumhur ittifakının ortağı MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den sert bir açıklama gelmişti:

Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli, yüzde 50+1’dir. Milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, cumhurun bütününü temsil edecek Cumhurbaşkanı seçiyoruz. Yüzde 50+1 oyu eleştirenleri anlayışla karşılamamız, bunu felaket olarak yorumlayan karamsarları makul bulmamız abesle iştigaldir"  

Benzer bir eleştiriyi yapan kişi, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum'du. 

Uçum, 6 Mayıs 2020'de Twitter'dan paylaştığı mesajda 50+1'i tartışmaya açmayı "halkın iradesinin parçalanması" olarak nitelemişti: 

İlk turlu Cumhurbaşkanı seçimini ve %50+1 oyu tartışmaya açma çabası açıkça halk iradesine saldırıdır. Halkın, Hükümeti kapsayıcı bir oyla seçmesinden rahatsız olan odaklar halkın iradesinin parçalanması ve Türkiye'yi rahatça kontrol etme hevesi içindeler. Buna asla güçleri yetmez"

Peki koalisyonlara son verme amacıyla Türkiye'nin geçiş yaptığı bu sistem bir anlamda örtülü koalisyonları ve ittifakları zorunlu mu kıldı?

Yani bu 50+1 tartışmaları "Keşke geçmeseydik" penceresinden okunabilir mi?

Koç Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu'na göre bu sorunun yanıtı "Evet".

Bununla birlikte geçmişe referansla bir benzetme de yapıyor, Çarkoğlu.

Halihazırdaki Cumhur İttifakı'ndaki ortaklığı Türkiye'yi 1975 ve 1977 yıllarında yöneten, TBMM'de grubu olan sağ eğilimli partiler tarafından kurulan Milliyetçi Cephe (MC) koalisyon hükûmetlerine benzetiyor:

Aslında Türkiye'de MC-1, MC-2'den sonra şu an itibarıyla MC-3'ü yaşıyoruz. O açıdan bakarsanız 1970’lere geri dönmüş durumdayız. Neden? Çünkü MHP, BBP, Yeniden Refah, HÜDA-PAR olmasa AK Parti için meclis çoğunluğu da tehlikeye giriyor, meclis çoğunluğu olmuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi de tehlikeye gidiyor. Hâlbuki eskiden cumhurbaşkanlığı seçimine ihtiyaçları yoktu. AK Parti yüzde 34-40 arası bir oy aldığı zaman yine dominant bir parti olarak ülkeyi idare edebiliyordu. ‘Koalisyonları ortadan kaldıralım’ demek çok büyük bir laf. Çünkü o seçmenin vereceği bir karardır. Koalisyonları ancak seçmen tercihleri ortadan kaldırabilir. Türkiye'de  seçmen tercihleri bölünmüş durumda. Ne yaparsanız yapın AK Parti bunda en başarılı olan partidir aslında Türkiye'de. Ne yaparlarsa yapsınlar aslında o yüzde 45-50’lik oylarını muhafaza edemediler. Türkiye kolay yönetilebilecek bir ülke değil. Pek çok tercih var. Dolayısıyla burada ancak bir oydaşmayla hükümet etmek mümkün. 'Oydaşma' gibi kelimeler biraz iktidarın sözlüğünde olmayan kelimeler. Ama aslında koalisyon, ittifak bu oydaşmanın farklı mekanizmaları. Dolayısıyla böyle bir fikir birliği içerisinde hükümet etme gereği var Türkiye'de. Tek başınıza ‘Ben bu işi yapıyorum’ dediğiniz zaman aslında yeterli çoğunluk arkanızda olmuyor. Tabi öyle de olabilir. Yeterli çoğunluk olmadan da hükümet edebilirsiniz ama o zaman da meşruiyet sorunuyla karşı karşıya kalırsınız. Bence rahatsızlık aslında eski sistemde çok daha rahat ülkeyi yönetebilecekken cumhurbaşkanlığı sisteminde bütün değişikliklere rağmen hala rahat yönetememe rahatsızlığı büyük ihtimalle"

"Erdoğan ve Bahçeli arasında bir sorun olduğunu düşünmüyorum"

Kimilerine göre 50+1 sistemi cumhurbaşkanının meşruiyetini artırıyor, siyasi istikrarı sağlıyor, koalisyon riskini azaltıp halkın iradesini tam anlamıyla yansıtıyor.

Diğer görüş ise söz konusu sistemin cumhurbaşkanına çok fazla yetki verdiği, parlamenter denetimi zayıflattığı, siyasi kutuplaşmayı artırdığı ve siyasi çoğulculuğu engellediği yönünde.

Muhalefet 50+1'in olmadığı bir sistemde kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi, TBMM'nin yetkilerinin artırılması, güçlü bir hukuk sisteminin tahkim edilmesi gerektiği kanaatinde.

Bu bağlamda Erdoğan'ın MHP'yi artık bir yük olarak görmeye başladığı, küçük ortak MHP'nin tahakkümünden kurtulmayı planladığı ya da 2028 seçimlerini şimdiden garantiye almayı planladığı yorumları yapılıyor. 

Siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Erdoğan bu görüşe kesinlikle katılmıyor. 

"AK Parti ile MHP, Erdoğan'la Bahçeli arasında bir geçinememe durumu görmüyorum. Bunu dile getirenler ‘MHP tek başına seçime girdi, intihar ediyor’ diyen arkadaşlarla aynı kişiler olsa gerek" yorumu yapıp, MHP'nin vaziyetten memnun olduğunu söylüyor:

MHP’yi izleyen birisi olarak söylüyorum, MHP gayet durumdan memnun. Onun kırmızı çizgileri geçilmiyor, onun koyduğu kırmızı çizgiler var. O kırmızı çizgilerinin ne olduğu mart ayından sonra daha ayrıntılı göreceğiz muhtemelen. Yani HDP’li bir ittifak ya da fikir alışverişi istemiyor, yapılmıyor. MHP devlette gayet kuvvetli. Hükümetteki bazı bakanlar milliyetçi olarak biliniyor. 50+1 tartışmasının kazanan ittifakı bozacağını umanlar var. Ama bu kaybeden ittifakı bozmaya daha doğrusu muhalefetteki yeniden ittifak olasılıklarını tamamen sabote etmeye yönelik...  CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 'İttifak kelimesi olumsuzluklar uyandırıyor' dedi. Ünlü sosyal bilimci George Lakoff, 'Sakın fili düşündürme' der. Ne demek bu? 'Fili düşünme' dediğiniz anda fili düşünmeye başlarsanız. Şimdi birileri 'İttifak kötüdür' demeye başladıysa o zaman Erdoğan da 'Bakın ittifaklar kötü, bu sistem ittifakları oradan kaldıracak' da diyebilir. İttifakların kötü olduğunu düşünen zaten Erdoğan. Çünkü kendisine karşı ittifak kuruluyor"

Profesör Erdoğan, "Cumhurbaşkanı 'Çoğunluğu alan adayın seçilmesi usulüne geçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi seri olur, yanlış yollara sevk etmez' derken alt metin olarak belki de Kılıçdaroğlu’ndaki ‘gizli protokol’ meselesine gönderme yapıyordur. Sonuçta iktidar aynı adayla çıktı, aynı koalisyonla çıktı, ikinci tura girdi. Burada kendisinin bir yanlış yaptığı görülemiyor" diyor, Erdoğan'ın stratejisi ile eski ABD Başkanı Donald Trump'ın yöntemi arasında paralellik kuruyor:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 50+1 ile ilgili son açıklamasını stratejik iletişimdeki 'balon uçurma' olarak görüyorum. Bu Trump’ın da uyguladığı bir stratejiydi. Bir fikri ortaya atıyorsunuz, bakalım nasıl reaksiyon veriliyor diye bakıyorsunuz. Sonuçta anayasa değişikliğinde 50+1 tek başına bir madde olursa zaten geçmez, geçmesi mümkün değil. Bu bir paketin parçası olarak gelebilir. Bu paketin de kritik ögesi yine anlamsız bir şekilde türban meselesi olabilir. Daha kısa vadeli düşünce biçimi olarak ise mart seçimlerindeki olası bir ittifakın dengesini bozma amacı da taşıyor olabilir"

50+1 neydi, daha önce hangi tartışmalar yaşandı?

50+1 modeli geçerli oyların yüzde 50'sinden 1 oy fazlası anlamına geliyor. 

21 Ekim 2007'de yapılan referandumda Türkiye'de cumhurbaşkanının meclis yerine halk tarafından seçilmesi yüzde 68,95 ile onaylanmıştı.

Sistem ilk kez 10 Ağustos 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulandı. 

Recep Tayyip Erdoğan yüzde 51,79 oyla ilk turda cumhurbaşkanı seçildi. 

2017'deki referandumda ise anayasanın 18 maddesi üzerindeki değişiklikler oylandı. 

AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından desteklenen madde değişiklikleriyle ilgili tartışmalar uzun süre devam ettikten sonra o dönem muhalefetteki Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) desteğiyle birlikte meclisten geçerek halk oylaması kararı alındı.

2017'de AK Parti adına MHP ile yapılan anayasa görüşmelerini yürüten dönemin AK Parti Genel Sekreteri Abdulhamit Gül'ün hazırladığı "Kararımız Evet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Sorular ve Cevaplar" kitapçığında anayasa değişikliğine ilişkin merak edilen 44 soruya yanıt verilmişti. 

Onlardan biri de "Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ülkeyi böler mi?" sorusuydu. 

Söz konusu kitapçıkta, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin birleştirici işlevi olduğuna işaret edilip, buradan hareketle 50+1 modeliyle alakalı olarak şu ifadelere yer verilmişti: 

(Partiler) Yasamada çoğunluk almak için çalışacaklar ve başkanlığı kazanmak için çalışacaklardır. Aldıkları oy nispetinde Mecliste temsil olabilirler ancak başkanlığı kazanabilmek için en az yüzde 50+1’lik bir oya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu durum bölünmeyi değil, birleşmeyi zorunlu kılar, fikirler ve partiler arası uzlaşma/birleşmeyi zorunlu kılar. Dolayısı ile siyasette kutuplaşma azalır, milli birlik artar"

Erdoğan aynı sistemle 2018 ve 2023'te de cumhurbaşkanlığına seçildi.

2023'ün diğerlerinden farkı seçimin ilk kez ikinci tura kalmasıydı.

Normal zamanda iki haftada bir gerçekleşen kabine toplantısı bir hafta ertelemeyle 20 Kasım Pazartesi (bugün) yapılacak. 

Gazze Savaşı dışında öne çıkacak en önemli başlığın 50+1 meselesi olacağı öngörülüyor.

Mesele bu kez ne kadar ciddiye alınacak, bu kez gerçekten harekete geçilecek mi, bunu soruların yanıtını zaman verecek.

 

Independent Turkçe

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNDEM EKONOMİ POLİTİKA DÜNYA MEDYA SPOR YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SAĞLIK MAGAZİN KÜLTÜR-SANAT TEKNOLOJİK YAŞAM BUGÜN NEYE ZAM GELDİ DİKKAT! İLGİNÇ HABERLER
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Yeni Günaydın