Pandemi yavaşlayınca rahatlayacağını sanan dünya, Rusya-Ukrayna savaşı ile yeniden bir kasırgada. En güçlü ekonomilerde "enerjiyi nasıl tedarik edeceğiz?" endişesi, tarihte görülmemiş enflasyon oranları ve dolar karşısında zayıflayan para birimleri…
Uyanır uyanmaz yüzümüzü yıkamadan sosyal medya hesaplarına bakma alışkanlığımıza hayli zamandır dolar/TL'yi kontrol etmek de eklenmiş durumda.
Biz doların seviyesiyle meşgulken euro ve sterlin tarafında da "alışık olmadığımız" bir hareketlilik yaşanıyor son günlerde.
"Alışık olmadığımız" diyoruz çünkü bir süredir 18 lira ve üzerinde gördüğümüz euro/TL, 17 seviyelerini gördü.
1 sterlin değerindeki bir şişe suyun değeri ise geçen haftalarda 20 hatta 21 TL'ye çıkmışken bu haftaya 19,50 lira seviyesinde başladı.
Peki bilhassa Avrupa'ya mal satan ihracatçıyı ilgilendiren euro ve İngiltere'nin para birimine ne oldu da uzun süredir oturdukları koltuk, son birkaç günde değişti?
Bu sorunun birden fazla cevabı var ve hepsi birbiriyle bağlantılı.
Amerikan Merkez Bankası'nın (Fed) faizleri artırdıkça doların diğer para birimleri karşısında güçlenmesi, Rusya-Ukrayna savaşı kızıştıkça derinleşen enerji sıkıntısı, enerji sıkıntısının derinleşmesiyle Avrupa'da tarihi rekorlara ulaşan enflasyon oranları, bunun yanı sıra ekonomik durgunluk beklentileri cevap olarak verilebilecek başlıklar. Şimdi bunlara biraz daha detaylı bakalım.
1- İki tarafı keskin bıçak: Enerji
Batı ve Doğu bloku, Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından ilk kez bu kadar keskin çizgilerle ayrılmış durumda.
Rusya'nın 24 Şubat'ta Ukrayna'ya başlattığı askeri operasyon, dünyanın iki bam telini de derinden vurdu.
Bunlardan ilki gıda.
Küresel gıda pazarında çok büyük role sahip Ukrayna ve Rusya, başta buğday, mısır, arpa olmak üzere pek çok tahılda net ihracatçı. Bunun yanı sıra küresel ayçiçek yağı ihracatının yüzde 64'ü, buğday ihracatının yüzde 25'i bu iki ülkenin elinde.
Diğeri ise enerji.
Kıta Avrupa'sı, dünyanın en büyük doğalgaz ihracatçısı Rusya'ya yüzde 40 oranında bağımlı. Eurostat'ın verilerine göre Rusya'dan ithal edilen ham petrol oranı ise yüzde 27. Kömür gibi katı yakıtların ise neredeyse yarısı Rusya'dan geliyor.
Helsinki merkezli Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi'nin (Centre for Research on Energy and Clean Air) nisan sonunda yayınladığı rapora göre Rusya, savaşın başlamasından itibaren geçen iki aylık sürede bile 63 milyar euro fosil yakıt ihraç etti. Avrupa Birliği, bu ihracatın yüzde 71 oranında alıcısıydı.
Bosna Hersek, Finlandiya, Kuzey Makedonya, Sırbistan gibi ülkeler Rusya'ya yüzde 100'e yakın bağımlıyken, Almanya, İtalya, Hollanda da Avrupa'nın en büyük ithalatçıları arasında.
Avrupa Merkez Bankası, enerji arzındaki yüzde 10'luk bir kesintinin euro bölgesi ekonomisini yüzde 0,7 oranında etkileyebileceğini öngörüyor.
Almanya merkezli ECONtribute'ün hesaplamalarına göre petrol, gaz ve kömür tüketimindeki yüzde 8'lik bir kesinti, Batı Avrupa'da Rus enerjisine en bağımlı Almanya'nın gayrisafi yurtiçi hasılasını yüzde 1,4 oranında daraltabilir.
Savaşın başlamasında iki hafta sonra Rusya'ya bağımlılığı azaltmak için bir plan oluşturan Avrupa Birliği Komisyonu, Rus gazı ithalatını 2022 sonuna kadar üçte iki oranında azaltmayı, 2030'da ise tamamen sonlandırmayı hedefliyordu. Ancak bu planların hızla hayata geçmesi ise beklenenden yavaş olacak.
Bıçağın diğer tarafı Rusya için de keskin aslında.
Gazprom'un eski Strateji ve Inovasyon Direktörü Sergey Vakulenko, temmuzda Carnegie Endowment for International Peace için kaleme aldığı makalede Rusya'nın Avrupa'ya gaz satışını durdurması durumunda bütçede 40 milyar dolarlık bir delik oluşacağını söylemişti.
Rusya ve uluslararası petrol ve gaz şirketlerinde 25 yıllık tecrübesi bulunan Vakulenko, kısmi gaz kesintisiyle oluşacak açığın ise gaz fiyatlarının artırılarak karşılanacağını ifade etmişti.
Rusya, 5 Eylül'de Avrupa'ya gaz tedarik ettiği ana boru hatlarından Kuzey Akım 1 üzerinden gaz akışını kesmiş, aynı gün gaz fiyatları yüzde 30 artmıştı.
2- Ne yükselince ne düşünce mutlu ediyor: Enflasyon
Yukarıdaki enerji ve gıda krizlerinin ilk yansıması ile elbette ki fiyatlarda görülüyor.
Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) verilerine göre 2022'ye yüzde 5,1 seviyesinde başlayan Euro bölgesi enflasyonu, haziranda yüzde 8,6'ya kadar çıkmıştı.
Bu seviye, verilerin tutulmaya başlandığı 1997'den bu yana en yüksek enflasyon oranı olarak kayıtlara geçmişti. Ancak son açıklanan ağustos enflasyonu yüzde 9,1.
Dünyanın en büyük beşinci ekonomisi ve sanayi devi Almanya'da enflasyon mayıs ayında, enerji fiyatlarının artmasının etkisiyle 48 yılın zirvesine çıkmıştı (yüzde 7,9).
Haziranda ve temmuzda bir miktar gerileyen enflasyon daha sonra yeniden yüzde 7,9 seviyesini gördü.
Almanya Merkez Bankası (Bundesbank), 19 Eylül'de ekonomiye ilişkin yayımladığı raporda, enerji krizi nedeniyle Alman ekonomisinin resesyona girdiğine ilişkin işaretlerin giderek arttığını ve enflasyonun gelecek aylarda çift hanelere ulaşabileceğini belirtmişti.
İngiltere'den iki büyük teşvik paketi
1 Şubat 2020'de resmi olarak Avrupa Birliği'nden ayrılan Birleşik Krallık'ın ise enflasyon dışında sıkıntıları da mevcut.
Temmuz 2019'da başbakanlık görevine başlayan Boris Johnsson'ın 7 Temmuz'da istifa etmesi, 7 Eylül'de Liz Truss'un yeni başbakan olarak göreve başlaması, 8 Eylül'de Kraliçe II. Elizabeth'in ölümüyle kraliyette 70 yıllık bir dönemin sona ermesi bu sıkıntılardan bazıları…
Ağustos itibarıyla ülkedeki yıllık enflasyon yüzde 9,9. Bu oran temmuzda yüzde 10,1 ile 40 yılın zirvesine çıkmıştı.
Enerji krizi ve enflasyonla mücadele kapsamında İngiliz hükümetinin ilk hamlesi hane halkını destelemeyi hedefleyen mali yardım paketiydi.
Başbakan Liz Truss, 8 Eylül'de parlamentoda yaptığı konuşmada 1 Ekim'den itibaren hane halkının enerji faturalarının toplamının yıllık en fazla 2 bin 500 sterlin olacak şekilde iki yıl boyunca sabit tutulacağını ifade etti.
Truss, buna ek olarak ekim ayında hane halkının enerji faturaları için hükümetin 400 sterlinlik ek yardım yapacağını söyledi.
İngiltere'de uzmanlar, hükümeti hane halkının enerji faturalarına yapacağı desteği finanse edebilmek için yaklaşık 100 milyar sterlin seviyesinde borçlanmaya gitmeyi planladığını belirtiyor.
İkinci büyük hamle ise 23 Eylül'de açıklandı.
Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng'in "bir kuşağın gördüğü en büyük vergi kesintisi paketi" diyerek açıkladığı uygulama, işletmelerin enerji faturalarını düşürmeyi hedefliyor.
Vergi indirimi paketi kapsamında gelir vergisi, yıllık 12 bin 571 sterlinden 50 bin 270 sterline kadar olan gelir grubu için yüzde 20'den yüzde 19'a indirildi. 150 bin sterlinin üzerindeki en yüksek gelir grubunun vergisi yüzde 45'den yüzde 40'a çekildi. Emlak alımında 125 bin olan damga vergisi muafiyeti eşiği derhal geçerli olmak üzere 250 bin sterline, ilk evini alanlar için 425 bin sterline çıkarıldı.
Hazine'nin tahminine göre vergi kesintileri 2026-27 dönemine kadar kamuya 45 milyar sterlin gelir kaybı anlamına geliyor.
Alınan önlemlerin eşitsizliği artırabileceğini söyleyen Uluslararası Para Fonu (IMF), kararın ardından yaptığı açıklamada "İngiltere dahil birçok ülkede yüksek enflasyon baskısı göz önüne alındığında, bu noktada büyük ve hedefe yönelik olmayan mali paketler önermiyoruz" ifadelerine yer verdi.
Vergi indirim paketinin açıklanmasının ardından sterlinde tarihi düşüş yaşanmıştı.
Maliye Bakanı Kwarteng'in açıklamalarının hemen ardından sterlinde kayıp yüzde 2'yi aşmış, sterlin dolar karşısında son 37 yılın en düşük seviyesini görmüştü.
2022'ye 1,35 seviyesinde başlayan Sterlin/dolar kuru, 28 Eylül'ü 1,06 dolar seviyesinde kapattı.
Ağustos başında 22 liraya dayanan sterlin/Türk lirası kuru, çarşamba günü 19,78 liraya kadar geriledi.
"Piyasa, daha fazla borçlanma ihtimalini sevmedi"
Habertürk ekonomi yazarı Abdurrahman Yıldırım'a göre İngiliz ekonomisi, Avrupa Birliği'nden daha zor durumda.
Hanehalkına enerji yardımı ve kapsamlı vergi indirimi paketlerinin daha fazla borçlanma ile karşılanacağını söyleyen Yıldırım, "Bu harcamalar, toplam borcu üçte bir oranında artıracaktır, yaklaşık 71 milyar sterlinlik borç artışından bahsediyoruz" diyor.
Habertürk canlı yayınında konuşan Yıldırım, piyasaların bu borçlanmayı sevmediğini zira İngiltere'den borcun milli gelire oranının yüzde 100'den fazla olduğunu vurguladı.
YouTube kanalında açıklamalarda bulunan ekonomi yazarı Barış Soydan'a göre ise durgunlukta olan İngiliz ekonomisinde büyüme geri gelmeden sterlin zayıf kalmaya devam edecek.
Soydan, teşvik paketlerinin ekonomiyi biraz hareketlendirebileceğini ancak bu kadar büyük bir açığın ancak yeni borçlanma ile kapatılacağını ifade etti.
Soydan'ın borçlanmadan kastı, "yeni tahvil ihraçları". Hükümeti yeni tahvil ihracı yapması, tahvil faizinin borçlanma maliyetini artıracak, borçlanma maliyetinin artması ise İngiltere ekonomisinin dengelerini daha da bozabilecek.
İngiltere Merkez Bankası'nın önümüzdeki günlerde gerçekleştireceği olağanüstü toplantıda 100 baz puan faiz artırımına gidebileceğini söyleyen Soydan, "Böyle bir artırım, bir süreliğine sterlindeki düşüşü frenleyebilir ama orta ve uzun vadede sterlinin dolar karşısında toparlanması çok güç. Çünkü İngiltere'de problem parasal değil yapısal. Sterlin, faizle toparlanacak durumda değil" dedi.
3- Rusya'nın silahı nükleer, ABD'nin silahı dolar
Rusya, nükleer silah kullanma ihtimallerinin bir blöf olmadığını açıklarken Batı bloğunun en güçlüsü ABD'nin ise elinde giderek güçlenen bir silah var: Dolar.
Pandemi boyunca oluşan darboğazları hafifletmek adına varlık alımlarıyla piyasaya para enjekte eden (parasal gevşeme) Fed, 2021 sonunda bu politikaya kademeli olarak son vereceklerini açıklamıştı.
Bunun yanı sıra 2018'den bu yana ilk kez Mart 2022'de faiz artırımına giden Fed, böylelikle parayı yeniden ABD'ye çekmeye başladı.
Mart 2022'de ise politika faizini 25 baz puan artışla yüzde 0,25-0,50 aralığına çeken Amerikan Merkez Bankası, mayısta 50 baz puan, haziran ve temmuzda toplam 150 baz puan faiz artırımına gitmişti.
Son faiz kararını 21 Eylül'de açıklayan ABD Merkez Bankası, üst üste üçüncü kez 75 baz puanlık artışa giderek politika faizini yüzde 3-3,25 aralığına yükseltti.
Fed Başkanı Jerome Powell, karar sonrası yaptığı açıklamada enflasyonu yüzde 2'lik hedefe getirmede kararlı olduklarını söyledi.
"Fiyat istikrarı olmadan hepimizin faydalanabileceği sürdürülebilir bir iş piyasası koşulları elde edemeyiz" diyen Powell, ilave faiz artışlarının da uygun olacağını düşündüklerini aktardı.
Fed'in daha fazla faiz artışı yapılacağının sinyaliyle dolar daha da yükseldi.
Aralık 2021'den sonra ilk kez ağustos ortasında 18 lirayı gören dolar/TL, 28 Eylül'ü 18 lira 50 kuruş seviyesinde kapattı.
Bunun yanı sıra Amerikan parasının altı güçlü para birimi (Euro, İsviçre Frankı, Japon yeni, Kanada doları, İngiliz sterlini, İsveç kronu) karşısındaki değerini izleyen dolar endeksi de zirve seviyeleri gördü. Seneye 96 seviyesinde başlayan endeks, 114'ü aştı.
Rusya-Ukrayna savaşının zayıflaması beklenirken kısmi seferberlik ilanıyla daha da kızıştığını söyleyen ekonomi yazarı Barış Soydan, bu durumun, dolar endeksinin yüzde 57'sini oluşturan euroyu kötü etkilediğini belirtiyor.
"Bir yanda ABD faizleri artıyor. Diğer yanda ABD ekonomisi güçlü bir ekonomi, Avrupa'ya LNG ve gaz satıyor. Petrol ve enerji sorunu yok" diyor Habertük yazarı Abdurrahman Yıldırım.
Enerji sorunu yaşayan ve ekonomisi daralan Avrupa'da da faizlerin artacağını hatırlatan Yıldırım, "Ancak ABD'nin diğer ülkelerle faiz açığı devam edecek" diyor.
Piyasalar, ABD'de faiz artışının gelecek yılın ilk yarısında yavaşlayarak da olsa sürmesini bekliyor. Yıldırım'a göre politika faizi yüzde 4 ile 4,75 arasına çekilip bir süre beklemeye geçilebilir. Bekleme süresinde bakılacak olan ise enflasyona etkisi olacak.
"Faizlerin artıp doların değer kazanmasıyla tüm dünyada paranın ABD'ye doğru yolculuğu başlıyor" diyen Yıldırım, "O yolculuk sırasında dış kaynak bulmak daha zorlaşıyor ya da maliyeti yükseliyor" değerlendirmesini yapıyor.
"Euronun değer kaybıyla Türkiye ihracatında yaklaşık 10 milyar dolarlık kayıp oluşacak"
Doların yükselmesinin olumsuz etkilediği ülkelerden biri de Türkiye.
"Keşke euro yükselseydi. Çünkü ihracatımız euro bölgesine" diyen Abdurrahman Yıldırım "Dış borçlarımızın da çoğunluğu dolar cinsinden. Dolarla, değeri artmakta olan bir parayla ithal ediyoruz, ihracatımızın da yaklaşık yarısı euroyla" ifadesini kullanıyor.
Yıldırım'ın açıklamasına göre euronun değer kaybı nedeniyle Türkiye ihracatında yaklaşık 10 milyar dolarlık bir kayıp oluşacak. Bunun yanı sıra euro bölgesi resesyona gireceği için bu bölgeye daha az ihracat yapmak durumunda kalınacak.
"Türkiye ekonomisi, dış kaynakla dönen bir ekonomi. Dışarıdan kaynak bulduğu zaman büyüyebilen bulamadığınızda küçülen ya da durağanlaşan bir ekonomi" diyen Yıldırım, dolar yükseldikçe tüm finansal varlıklar ve gayrimenkulün de değer kaybettiğini hatırlatıyor.
Altın dünyada düşerken Türkiye'de neden yükseliyor?
Zira, Fed'in faizleri artırması ABD tahvillerini daha cazip hâle getiriyor. Tahvillere kayış oldukça güvenli liman altından çıkılıyor, bu da altın fiyatlarını düşürüyor. ABD 10 yıllık tahvil getirileri 14 yılın zirvesini görmüş durumda.
Ancak Yıldırım'a göre yurt dışında altın gerilese bile bunun Türkiye'ye yansıması, dolar/TL kuruna bağlı oluyor. Dolayısıyla doların uluslararası fiyatındaki düşüş, Türkiye'deki sıradan insanın çeyrek altınına az yansıyor.
Altın bu yıl en yüksek seviyesine mart ayının başında 2000 dolar seviyesini görerek çıktı. Bu seviyeden 1628 dolara kadar gerilemiş durumda.
1 Ocak'ta 780 lira seviyesinde olan gram altın ise 961 liraya kadar çıktı.
Barış Soydan'a göre ABD'nin faiz artırımın yavaşlaması da ihtimaller arasında. Çünkü Powell'ın hedefe koyduğu gibi enflasyonun gerilediğini işaret eden veriler var.
"Konut fiyat endeksinde ciddi bir gerileme var. ABD genelinde temmuz ayında yıllık artış oranı yüzde 17,4'tü. Ağustos ayında 14,9'a geriledi" diyen Soydan şöyle devam ediyor:
ABD'de enflasyonun ciddi bir bölümünü barınma oluşturuyor. Konut fiyatlarındaki artış hızının yavaşlaması önümüzdeki dönemde de devam ederse Fed'in yüksek oranlı faiz artırımları yapmasına neden olan enflasyon, Fed'in faiz artırımlarında düşünülenden de önce frene basmasına neden olabilir.
4- Günah keçileri: Merkez bankaları
Süper güçün faiz artırımına başlamasını elbetteki diğer merkez bankaları da izledi.
Avrupa Merkez Bankası (ECB), 21 Temmuz'da 50 baz puan faiz artışına gitti. Bu, ECB'nin 2011'den bu yana ilk kez faiz artışıydı.
ABD Merkez Bankası'nın arka arkaya faiz artırımlarına gitmesi ve bu sürede ECB'nin de politika faizini sabit tutmasının etkisiyle dolar ve euro, 12 Temmuz'da eşitlenmişti. Yani 1 dolara 1 euroya eşit hâle gelmişti. Bu hafta başında ise Euro/dolar kuru 0,95 dolara kadar geriledi.
Ancak bu değer de Avrupa Birliği'nin 28 Eylül'de Rusya'ya yönelik yeni yaptırım teklifini sunmasıyla değişti.
Avrupa Konseyi Başkanı Ursula Von Der Leyen'in "Yeni yaptırım paketi Rusya'yı 7 milyar euro ihracat gelirinden mahrum edecek" açıklamasının ardından Euro/dolar kuru yeniden 0,97'yi, Euro/TL ise 18 lira seviyesini gördü.
Avrupa Merkez Bankası, 8 Eylül'de ise tarihinde ilk kez 75 baz puanlık faiz artışı kararı aldı ve politika faizi yüzde 1,25'e yükseldi.
Karar sonrası yaptığı açıklamada "Eurodaki değer kaybı da enflasyonist baskılara yenisini ekledi" diyen Başkan Christine Lagarde, "Enflasyonu yüzde 2'ye döndürecek seviyeden çok uzaktayız. Ne kadar uzaktaysak daha büyük adımlar atacağız" ifadelerini kullandı.
Lagarde, daha sonra açıklamalarının tonunu biraz daha artırarak "Gelecek birkaç toplantıda faiz oranlarını artırmaya devam etmek için yapmamız gerekeni yapacağız. Enflasyon beklentilerinde çıpanın bozulmasına izin vermeyeceğimize ilişkin güçlü bir sinyal vermemiz gerekiyor" demişti.
Avrupa Merkez Bankası, küresel enflasyonist baskıya çok geç yanıt verdiği gerekçesiyle eleştiriliyor.
Bankanın Baş Ekonomisti Philip Lane, Der Standart gazetesine verdiği röportajda bu eleştirilere karşı çıkarak şunları söyledi:
2015'ten beri para politikasının temelde iki bileşeni var: Biri ECB bilançosunun boyutu. Bir sürü devlet tahvili aldık, uzun vadeli kredi programımızla bankaları destekledik. Bu yıl ise ilk olarak bilanço genişlemesini önlemek için adımlar attık. Haziran'a kadar ilk iş olarak bunları yaptık, ikinci işimiz ise faizleri artırmak."
İngiltere'de son 27 yılın en büyük faiz artırımı
İngiltere'de resesyon ve enflasyon endişeleri sürerken İngiltere Merkez Bankası (BoE), aralık ayından bu yana yedinci faiz artışını 22 Eylül'de açıkladı.
Banka, ağustosta 50 baz puanlık artışla politika faizini 1,75'e yükseltmiş, bu, İngiltere'de son 27 yılın en büyük faiz artırımı, 2008'den bu yana ise en yüksek faiz oranı olarak kayıtlara geçmişti.
22 Eylül'de yapılan açıklamada ise 50 baz puan artışla faizler, yüzde 2,25 seviyesine geldi.
Ancak bu faiz artışları, ülkedeki endişeleri dindirmeye yeterli olmadı.
Muhafazakar Parti milletvekilleri İngiltere Merkez Bankası'nın acil bir toplantı yaparak faiz artırması gerekebileceğini söylediler. Olağan toplantısı 3 Kasım'a tarihlenen BoE toplantısı, yakın bir zamanda olağanüstü şekilde gerçekleşebilir. Hatta piyasa, İngiltere Merkez Bankası'nın kasım ayına kadar 200 baz puan faiz artırmasını fiyatlamaya başladı bile.
İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey, 26 Eylül'de yaptığı açıklamada "Para Politikası Kurulu, görevine uygun olarak orta vadede enflasyonu sürdürülebilir bir şekilde yüzde 2 hedefine döndürmek için gereken şekilde faiz oranlarını değiştirmekte tereddüt etmeyecektir" dedi.
İngiltere Merkez Bankası'nın ayrıca uzun vadeli tahvillerde geçici alımlar yapacağını açıklaması sterlini bir miktar yükselişe geçirmiş ancak bu durum çok uzun sürmemişti.