6 Şubat 2023 tarihinde daha önce şahit olmadığımız tarihi bir afetle sarsıldık.
Çok sayıda insanın fiziksel olarak etkilendiği bu afet sonrası bazılarımız yaşamlarını, yakınlarını kaybetti bazılarımız da yaşam alanlarını, eşyalarını ve şehirlerini.
Bu durumdan fiziksel anlamda etkilenmeyen taraf ise izlediği görüntüler ve okuduğu yayınlar sonucu yaşananlar karşısında psikolojik anlamda yıkıma uğradı.
Depremi yaşayanların ciddi bir bölümünde travmaya bağlı belirtiler görülmesi olasıyken depremi yaşamamış ancak depreme dair görüntüleri izlemiş, insanların kayıplarına şahit olmuş veya olaya dair anlatılanları dinlemiş kişilerin de yaşadığı durum üstlenilmiş travma olarak tanımlanır ve bu kişiler de benzer belirtiler gösterebilir.
Deprem gibi doğal afetler ruhsal travmaya neden olabilecek niteliktedir.
Ruhsal travma nedir?
İnsan hayatında sıkıntı ve üzüntü yaratan pek çok olay olur, ancak bunların tümü ruhsal travma yaratmaz.
Belirli bir olay, olayı yaşayan kişilerin hepsinde aynı etkiye neden olmayabilir. Kişinin psikolojik sağlamlığı, cinsiyeti, sosyoekonomik durumu, sosyal destekleri gibi durumlar burada ayırıcı özellik gösterir.
Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik hissettiren, olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma denir.
Özellikle yaşanan olay kendisinde veya yakınlarında ölüm-yaralanma tehlikesine neden olmuşsa bu olayın travma yaratma ihtimali artar.
Tıpkı doğal afetler gibi travmanın tarihi de insanlık tarihi kadar eskidir. Bizden önceki insanlar da yaşadıkları doğal afetler ya da savaşlar gibi nedenlerle bireysel ve toplumsal travmalar yaşamışlardır.
Günümüzde medyanın etkisi, görüntülerin anında aktarılabilmesi gibi nedenlerle depremi fiziksel olarak yaşamayan kişilerde de üstlenilmiş travma görülebilir.
Travmayı yaşayan kişiler için yaşananları anlatmak bile bazen çok zorlayıcı olabilir ve olayların üzerine unutma perdesi çekilmek istenir.
Dile getirilmediğinde durumun düzeleceği düşünülür ancak bu durum bazı psikolojik sonuçlar doğurabilir.
Depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu
Depresyonun en sık görülen belirtileri yaşamdaki pek çok göreve dair isteksizlik, halsizlik, moral bozukluğu, uyku ve iştah bozukluğu ve hayattan zevk alamamadır.
Travma sonrası stres bozukluğunda ise:
Uyku bozuklukları, kâbuslar, sürekli olarak olayın tekrarlanacağı korkusu ve bu nedenle diken üstünde hissetme sık görülen belirtilerdir.
Olayla ilgili görüntüler (örneğin ceset görüntüleri), sesler (yardım isteyenlerin haykırışları) düşünmek istemese de kişinin zihnine gelebilir.
Bu anıların canlanması ile beraber iç sıkıntısı, çarpıntı, terleme, titreme, nefes alamama gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Bazen de kişi olayı gerçekten yaşıyor gibi olur. Gerçekte bir sarsıntı olmadığı halde yer sallanıyor gibi hissetmek bunun örneklerindendir.
Bu durumu yaşayan kişi öyle gerçekçi şekilde yaşar ki aniden kaçmaya ya da kendini korumaya çalışabilir.
Travma yaşayan kişilerde kaçınma davranışı da görülebilir olayı hatırlatan şeylerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışır.
Olayı hatırlamak büyük bir sıkıntı, acı ve korku hissine yol açtığı için kişi olayı hatırlatan yerlere gitmez, bu konulardan bahsetmez veya konuşulan yerlerden uzak durur.
Enkaz altında kalmış bazı kişiler evin enkazının bulunduğu yeri, hatta o şehri ziyaret edemeyebilir, olaydan bahsedemeyebilir.
Travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinden biri de aşırı uyarılma halidir. Ruhsal travmadan etkilenmiş kişilere her an o olay tekrar olacakmış gibi gelebilir.
Örneğin istemeden de olsa girdikleri binanın çatlağı var mı, kapısından kolay kaçılabilir mi diye kontrol ederler.
Aşırı uyarılma durumunda ani ses ve hareketlerde irkilme veya yerinden sıçrama davranışı da görülebilir.
Bu belirtiler çoğu kişide travmayı izleyen günlerde görülür ve genellikle birkaç hafta içinde kendiliğinden düzelir, ancak bazı kişilerde aylarca, hatta yıllarca sürebilir.
Travma sonrası bu belirtilerin ortalama 3-4 hafta sürmesi normal kabul edilir ancak 1 ay gibi bir süre sonunda bunların devam ettiği görülüyorsa görülme şiddeti de göz önünde bulundurularak bu kişilerin profesyonel destek almaları faydalı olacaktır.
Travma yaşamış kişilere nasıl destek sunulabilir?
Travma sonrası kişiler güvensizlik hissi içinde olurlar bu kişiler için yapılacak en önemli şey güvende hissetmelerini sağlamaktır.
Güvenli ortamın sağlanmasından sonra kişinin sosyal yaşantısını sürdürmesi, yeniden rutinlerini oluşturması ve çevresinden destek alması önemlidir.
Özellikle yas sürecinde cenazelere katılmak, gerekli ritüelleri yerine getirmek, yaşanan kayıplarla ilgili ihtiyaç duyulduğunda başkaları ile konuşmak ve paylaşmak fayda sağlar.
Yaşadıkları hakkında anlatmak istedikleri kadarını dinlemek ve anlatamadıkları ayrıntıları özellikle sormamak önemlidir.
Kişiye bu durumların geçici olduğunu ifade etmektense, karşıdakinin duygularını anlatmasına izin vermek daha faydalı olacaktır.
Kendisinin arzu ettiği bir zamanda duygu ve deneyimini paylaşabileceğini bildirmek, kişinin rahatlamasını sağlayacaktır.
Konuşulduğunda, kişinin yaşadıklarını önemsizleştiren, deneyimini anlatmasına ve yaşamasına izin vermeyen, duyguları bastırmaya teşvik eden yorumlardan kaçınılmalıdır.
Bazı kişiler yaşadıkları olay hakkında konuşmak istemeyebilir böyle bir durumda konuşmaya zorlamak durumu daha da kötüleştirebilir.
Bunun yanında travma yaşamış bazı kişilerde yaşadıkları olayı defalarca kez anlatmak isteyebilir böyle bir durumda da sabırla dinlemek sevildiklerini hissettirmek iyileşme sürecini hızlandırır.
Bir durumun travmaya neden olmaması için neler yapılabilir?
Öncelikle kişinin olaya verdiği tepkileri normal kabul etmesi gerekir. Yaşanan olayın kişinin kontrolünün dışında geliştiğini ve ne kadar önlem alırla alsın bazı durumlar karşısında bireysel anlamda hazırlıklı olunamayacağını hatırlaması gerekir.
Kişi dinlenmek için kendisine zaman vermelidir. Yasını yaşamak için kendine izin vermeli, güçlü gözükmek için çaba göstermemelidir.
Kendisini anlayan ve destekleyen kişiler ile bağlantısını koparmamalıdır. İnsanlarla sohbet etmek, iletişim içinde kalmak duyguların düzenlenmesinde fayda sağlayabilir.
Gerekiyorsa profesyonel bir uzmandan destek istemeli ve sıkıntılarını paylaşmalıdır.
Travmayı ilk elden yaşamayan kişiler: İkincil travma
Deprem felaketi sonrası pek çok kişi hayattan keyif almaktan, evladına sarılmaktan utandığını hatta yaşadığı için bile utandığını kendini suçlu hissettiğini ifade etti.
Yaşanan felaket sonrası kimilerimiz orada olamadığı için kendisinden utandı, kimilerimiz yemekten utandı, kimilerimiz ise sıcak yatağında uyumaktan.
İşte bu tür yaşadığımız durumlar ikincil travmanın bazı göstergeleri.
Yapılan çalışmalarda travmaya birincil maruziyet ile ikincil maruziyet karşısında verilen tepkilerin birbiriyle oldukça benzeştiği görülmüştür.
Birincil maruziyette algılanan tehdit özneye yönelik iken, ikincil maruziyette tehdit etkileşimde bulunulan bir kişinin travmatik yaşantısı ile ilişkilidir.
Bu etkileşim depremi yaşamış kişiyle yüz yüze gelmek olabilirken depreme dair görüntüleri izlemek ya da haber içeriklerini okumak da olabilir.
Travmaya ikincil olarak maruz kalmış birey de travmatik olayın odak noktası olan yani depremi yaşamış kişinin deneyimlediği durumlara dair bazı belirtileri gösterebilir.
Deprem anını yaşamamış olsa dahi deprem oluyormuş gibi hissetme, deprem ile alakalı mevzulardan kaçınma, girdiği her ortamda deprem olması halinde saklanacak bir yer arama, duvarları kontrol etme.
Kısacası, örseleyici olay dolaylı yoldan maruz kalan birey üzerinde de birincil maruziyeti yaşamış kişi kadar etki bırakabilir.
Yaşanan afet sonrası deprem alanında uzman isimler olabilecek yeni depremlerle alakalı uyarılarda bulundu.
Yaşanan depreme dair yayınları izleyen ve haberleri okuyan bazı kişiler kendi yaşadıkları şehir için ya da sevdiklerinin yaşadıkları şehirler için uyarı yapıldığını gördüklerinde benzer durumu yaşayabilecekleri düşüncesi ile daha yoğun duygular hissetmeye başladı.
İkincil travma belirtileri en aza nasıl indirilebilir?
Sosyal desteğe sahip olmak kişinin yalnız olmadığını ve güvende olduğunu hissettirerek travma ile baş etmelerini güçlendirir bu yüzden çevre ile iletişim kesilmemeli duygu paylaşımına önem verilmelidir.
Bölgeye yönelik yapılan yardım faaliyetlerine destek vermek duygusal anlamda daha iyi hissedilmesini sağlar.
Kişinin günlük rutinlerine devam etmesi kişinin üzerinde güvenlik hissi yaratarak sürecin ütesinden gelmesini kolaylaştıracaktır.
Yürüyüş yapmak, koşmak, egzersiz yapmak ve fiziksel aktivitelerde bulunmak ruh sağlığını olumlu yönde etkilediğinden ruh sağlığı tedavisinde önemli rol oynamaktadır.
Belirtilerin şiddeti azalmıyorsa alanında uzman kişiler tarafından mutlaka psikolojik destek alınmalıdır.
Hayatta kalanın hissettiği suçluluk duygusu
Normal şartlar altında suçluluk duygusunu yanlış bir şey yaptığımızı düşündüğümüzde ya da bizim için ya da toplum için önemli varsayılan sosyal ve ahlaki kuralları ihlal ettiğimizde hissederiz.
Deprem gibi travmatik bir doğal afet sonrasında da bazı kişilerde hayatta kalma suçluluğu görülebilir.
Bu suçluluk depremden kurtulanlarda ölenlerin kaderini değiştirebilme olasılığımız olduğunu düşünmekle ortaya çıkabilir.
Başkasının hayatının yönünü ve başına gelecekleri önceden tahmin edip değiştirebileceğimiz düşünce bazında kulağa mantıklı gelmese de suçluluk duygusu üzerinde kontrol sağlayabildiğimiz bir duygu olarak ortaya çıkmaz.
Hayatta kalma suçluluğu hissetmek özellikle aile üyelerinden kayıplar veren kişiler için yas sürecini daha da zor hale getirebilen bir durum.
Hayatta kalıp vefat eden kişinin hayatta kalmasını sağlayamadıkları için suçlu hissedenler ilerleyen süreçlerde umutsuzluk, depresyon ve intihar gibi eğilimler de geliştirebiliyorlar.
Hayatta kalan kişilerin kendini affetmesi ve kendine karşı şefkatle yaklaşması gerekiyor. Bu süreç, mental sağlığı korumanın en önemli noktalarından biri olarak gösterilebilir.
Hayatta kalan diğer yakınlarla ilgilenmek bu durumda atılacak en önemli adımlardan. Özellikle çocuğunu kaybeden ebeveynlerin hayatta kalan çocuklarını ihmal etme durumu yaşanabilir ve bu durum ileride yeni suçluluk duygularını tetikleyebilir.
Kurtarma çalışmalarında bulunanların travma durumu
Travmatik olaylara doğrudan maruz kalan bireyler kadar, bunlara tanık olan veya bunlar hakkında çeşitli kanallardan bilgi edinen bireyler de benzer şekilde etkilenebilirler (APA, 2013).
Bu açıdan bakıldığında, travma mağdurlarıyla yoğun ilişkiler kurmayı gerektiren meslek gruplarında yer alan bireylerin karşılaştıkları travmatik yaşantılardan dolaylı olarak etkilenebilecekleri söylenebilir.
Örneğin arama kurtarma faaliyetlerinde bulunanlar, doktorlar, ruh sağlığı uzmanları, sosyal hizmet uzmanları, acil servis ve itfaiyeciler, polisler, avukatlar ve hâkimler travmatik olaylardan dolaylı olarak etkilenme bakımından risk altında olabilirler bu kişiler travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösteriyorsa uzman desteği için geç kalınmamalıdır.
Hayatta karşılaştığımız olaylardan hangilerinin travma olarak adlandırılabileceği konusunda bir kafa karışıklığı olduğunu fark ettiğim için travmanın ne olduğundan da kısaca bahsettim.
Son dönemde yaşanan deprem-sel gibi afetler ve öngörülen olası depremler ile alakalı uyarıların çok kişi için travmatik ve tetikleyici olduğunu söyleyebiliriz.
Depremde kayıp yaşamış kişilere karşı olabildiğinde destekleyici olmak ve ihtiyaç duydukları sürece desteği sürdürmek hayati öneme sahip.
Travmalar sonrası kişilerin verecekleri tepkilerin farklılık gösterebileceğinden söz etmiştik bu durum göz önünde bulundurularak kişilerin içinde bulundukları ruh hali ile alakalı da anlayışlı davranmak faydalı olacaktır.
Kendinizde ya da çevrenizdekilerde sözünü ettiğimiz travma sonrası stres bozukluğu belirtilerini gözlemliyorsanız bu konuda gönüllü hizmet veren ruh sağlığı çalışanlarına ulaşabileceğinizi unutmayınız.