Yeni Günaydın
Geri

Davutoğlu 6'lı Masa Kararlarını Açıkladı!

Davutoğlu: Kolay zafer inancı, muhalefetin yumuşak karnı.
Davutoğlu 6'lı Masa Kararlarını Açıkladı!
Haberler / Politika
5 Temmuz 2022 Salı 16:12
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 6'lı masada alınan karalar ve hedeflerini BBC Türkçe'ye anlattı.

6'lı masayı oluşturan muhalefet partilerinin liderleri, Pazar günü İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in ev sahipliğinde, beşinci kez bir araya geldi. Toplantıdan sonra yapılan açıklamada en dikkat çekici olan bölüm, 6 partinin işbirliğinin, "cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmasına indirgenmesine gösterilen tepkiydi. Açıklamada, bu tutumun 6 partinin işbirliği çalışmalarını sekteye uğratmayacağı vurgulanıp, "Bir kez daha ilan ediyoruz ki; Türkiye'nin 13. Cumhurbaşkanı, Güçlendirilmiş Parlamenter sistemden yana olan, demokrasi âşıklarının adayı olacaktır" vurgusu yapıldı.

Peki 6'lı masada, bildiriye yansımayan konular oldu mu, liderler "cumhurbaşkanı adaylığı" tartışmasına neden tepkili ve her şeyden önemlisi aday ne zaman açıklanacak?

Akşener'in ev sahipliğinde yaptığınız 6'lı masa toplantısından sonra bir açıklama yaptınız, ama biz elbette, yansımayan "perde arkasını" da merak ediyoruz. Nasıl bir gündeminiz oldu?

Dün bildiriye yansımayan, bence çok önemli bir adım atıldı. Onu ayrı bir açıklamayla hep beraber duyuralım diye, - sayın Akşener'le de görüştüm- bir ortak iletişim komisyonu kurmak. Aslında metne de koyabilirdik. Yani bu siyasal iletişimi planlayacak, aramızdaki koordinasyonu sağlayacak. Anayasal ve yasal mevzuat konusunda da epey bir ilerleme kaydettik, çok sayıda anayasa maddesinde mutabakat sağlandı.

Aslında Anayasa Komisyonu'nun çalışmalarının bu toplantıda açıklanması bekleniyordu.

Büyük ölçüde tamamlandı ama biraz daha çalışmaya ihtiyaç var. Şimdi açıklasak da beni ve hepimizi üzen biz bu: Metinleri açıklıyoruz, geçen ay 4 metin açıkladık, onları tartışmak yerine iktidarın da biraz provokasyonuyla, televizyonlar cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışması yapıyorlar bıkmadan usanmadan.

Bu psikolojik bir algı. Sanki Türkiye'nin kurtuluşu bir kişinin belirlenmesine bağlı.

Siyasi süreç zaten böyle görüldüğü için Türk siyaseti olgunlaşamadı.

Yani bir kişi gelsin ve bir kişiye her şeyi havale edelim veya devredelim gibi bir anlayış yanlış.

Biz bir mimari, bir bina inşa ediyoruz. O metinleri, hala şunu söylüyorlar, peki bu altılı masanın ortak ilkeleri, hedefleri ne?

Yahu açıkladık. Kimse bunu konuşmuyor. Dün de televizyonlara baktığımda basın açıklamasından çok cumhurbaşkanı adayı kim olacak, ne zaman açıklanacak?

Bu bizi ilgilendiren bir mesele. Gerektiğinde bu açıklanacak. Dün de çok açık şekilde söyledik: Parlamenter sistem yanlısı demokrasiye aşık bir aday olacak. Ama iktidarın oluşturmaya çalıştığı gündeme hapsolunuyor. Bu doğru bir şey değil.

Kimlerden oluşacak bu İletişim Komisyonu, işlevi ne olacak?

Sorumlu Genel Başkan Yardımcılarından oluşan bir grup olacak. Tabii her parti kendisi tayin edecek.

Mesela işte seçim güvenliği, temel ilkeler, hedefler, anayasal mevzuat, kurumsal reformlar, bunların tanıtımı, kamuoyuna aktarılması görevini üstlenecek.

Böyle bir eksiklik olduğunu fark ettik. Başlarda bir ortak zemin üretmekti önemli olan.

O ortak zemin üretildi. Şimdi bunu kamuoyuna tanıtmak, anlatmak önemli.

Sayın Kılıçdaroğlu, sayın Akşener de bir çok toplantılar yapıldığını ama ürettiğimiz şeylerin hala görülmediği, okunmadığı bilinmediğini ifade ettiler.

Benim de katıldığım bir çok yerde, bu 6'lı masanın çerçevesi ne, niye pratik şeyler söylemiyor, deniliyor.

Böyle süreci adım adım takip etmek yerine, flaş bir şey açıklanması peşinde herkes.

Ama bir devleti yeniden tanzim etmek gibi ağır bir sorumluluğumuz var. Şimdi bunların tekrar inşası popülist söylemle olmaz. Ağırbaşlı bir yaklaşımla olur.

 'VAR OLAN SİSTEMİ İSTEYEN BİR CUMHURBAŞKANI SEÇMEYECEĞİZ"

Açıklamanızda cumhurbaşkanı adaylığı tartışmasına dönük bir tepki de var. "13. Cumhurbaşkanı güçlendirilmiş parlamenter sistem ve demokrasi aşıklarının adayı olacaktır" deniliyor. Bu konu nasıl geldi masaya?

Şöyle konuşuldu; "Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda, iktidarın bize kurmaya çalıştığı psikolojik tuzağa girmeyeceğiz, katılmayacağız."

İşte o açıklamanın son kısmında da belirttik, 13. Cumhurbaşkanı adayı kesinlikle parlamenter sistem yanlısı, bir sistem değişikliğini benimseyen bir cumhurbaşkanı olacak. Var olan sistemin gücünü kullanmak isteyen bir cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz.

Geçiş süreci ile ilgili öngörünüz nedir? Çünkü kaç yıl olacağı tartışılıyor…

Bu geçiş sürecinin nasıl olacağını da biraz konuştuk. Tabii orada da dile getirdim, genel olarak da kabul gören bir görüş. Bu geçiş sürecinin ne kadar süreceğine biz planlama yapabiliriz ama karar verecek olan millet.

Yani parlamentoda oluşan denge karar verecek.

Parlamentoda biz 360 milletvekilini, 400'ü aşmışsak, bu geçiş süreci çok kısa sürede biter.

360'ı aşmışsak referandum süreci işler, ona göre bir yönetim mekanizması kurulur.

Ama halka şunu diyemeyiz: Biz 360'ı aldık, fakat cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle bir 5 yıl daha devam edeceğiz.

Parlamenter sistemi savunan 360'lık bir blok oluştuğu zaman, mümkün olan en kısa sürede yeni sisteme geçmek lazım. Türkiye'nin beklemeye tahammülü yok.

Bu konuda ortaklaşıldı mı, ortak karara döndü mü?

Evet. Herkesin bu konuda görüşleri farklı olabilir ama şu konuda ortaklaşıldı.

Bizim bugün bağlayıcı bir şey söylememiz, oluşan parlamento sistematiğinde anlamsız hale gelir.

Biz 5 yıl, 2 yıl içinde geçeceğiz desek. Ama parlamentoda 360'ı bulamamışsak bunu şimdiden söylenin anlamı yok.

Yok 5 yıl sonra geçeceğiz, desek parlamentoda 360'ı bulduğumuzda bizim 5 yıl sonra dememizin bir anlamı var mı?

Bence bir anlamsız tartışma. Bizim şimdiden halka şunu dememiz lazım: Biz bir an önce bu sistemi değiştirmek istiyoruz, bize 360'yı verin, biz buradan bir an önce geçelim.

Eğer dersek ki 5 yıl eskisi gibi devam edecek, o zaman halk cumhurbaşkanlığı hükümet sistemin devam edeceği kanaatine kapılır.

Türkiye bir 5 yıl daha bu sistemi kaldıramaz, en iyi cumhurbaşkanı olsa da kaldıramaz.

Ancak burada süre ne kadar olursa olsun, ortak bir yönetimi herkesin benimsemesi lazım.

Yani şöyle bir kanaat - eskiden beri söylüyorum, birileri rahatsız oluyor, yine söylüyorum; Tayyip Erdoğan'ın sahip olduğu yetkileri aynen kullanacak yeni bir isim seçmeyeceğiz biz.

Böyle bir şey vahim bir hata olur. Ben o gücün insanları nasıl bozduğunu gördüm.

Aynı gücü bir başka bir insana kontrolsüz şekilde devretmeyiz.

Veya devredilecekse o masada biz olmayız.

Hepimiz bir anlamda kendi iddiamızdan vazgeçerek masaya oturduk.

Siyaset içinden birisinin olması gerektiğinin doğru olduğunu söyledim ben.

Ama nitelikleri önemli ve şunu kabul etmesi lazım: Ben tek başına bu ülkeyi yönetmeyeceğim, bu masa birlikte yönetecek, bir konsensusla, mutabakla yönetme kültürünü yerleştireceğiz.

Türkiye'de cumhurbaşkanı şu veya bu kampanyayla seçilecek değil, popülizmle de seçilecek değil.

"RÖVANŞİM PEŞİNDE KOŞAN KESİMLER VAR"

Tam da bunu sorayım, nasıl bir yöntemle belirlenecek?

6 lider oturur, günü geldiğinde konuşuruz. Eğer cumhurbaşkanlığı makamına çok güç verirseniz, seçmek zor olur.

Ama cumhurbaşkanının var olan gücünü, makul bir düzeye getireceğiz, hepimiz yönetme sorumluluğunu üstleneceğiz denirse cumhurbaşkanlığı makamı, o tek başına güç kullanma cazibesini kaybeder.

Ben tabii cumhurbaşkanı gücünü kaybetsin anlamında demiyorum. Ama bu geçiş döneminde herkesin, yetkileri bir heyet tarafından paylaşılmış bir cumhurbaşkanı olacağını bilmesi lazım.

Yoksa 6'lı masanın bir anlamı kalmaz. O zaman herkes kendi başına girer ve o gücü elde etmeye çalışır.

Ben, 5 lidere de teşekkür ediyorum. Bir erdem gösterildi.

"Biz parti genel başkanları olmaktan kaynaklanan cumhurbaşkanı adaylığımızı donduruyoruz, onu o zaman konuşacağız" diyerek bir fedakarlık yapıldı. Mesele bir kişinin cumhurbaşkanı olması değil, Türkiye'nin ayağa kalkması.

Kampanyalar yapılması, bir takım özel çabalar içine girilmesi, iklimi bozuyor.

Bu çerçevede 6'lı masanın iç uyumunu bozacak şekilde bir takım söylemler üretilmesi - ki sadece iktidardan değil, Davutoğlu olarak bunu söylüyorum; bir taraftan da kendisini muhalefet zanneden, ama gelecek dönemde kontrolsüz bir gücü kendisi kullanmak isteyen kesimler var.

Rövanşizm peşinde olan kesimler var, onların da saldırılarına muhatap oluyoruz.

Ama sonuçta iş dönüp dolaşıyor, adayın kim olacağı meselesine kilitleniyor. Kılıçdaroğlu aday olmak istediğini gizlemiyo, ama masadaki bazı liderler -Akşener, Babacan örneğin - "kazanacak aday" kriteri getiriyor. Kazanacak aday kriteriniz nedir?

Ben bu tür süreçlerde kamuoyundaki demeçlere bakmayı doğru bulmam.

Eğer Sayın Kılıçdaroğlu, Uysal, Karamollaoğlu, Akşener, Babacan beraber oturuyorsak, birinci derecede onların ne söylediğine bakarım.

Şu ana kadar sayın Kılıçdaroğlu da, hiçbir lider de masada kendi adaylıkları konusunu gündeme getirmedi.

Benim için esas olan o. Son toplantıda da gelmedi. Şimdi biz birbirimizle yüz yüze konuşurken, kamuoyu üzerinden birbirimize niye mesaj verelim.

Tabii ki her parti iddialı şeyler söyleyecek. Tabii ki sayın Kılıçdaroğlu genel başkan olarak kendi iddiasını ortaya koyacak, biz de koyuyoruz.

Ama ne zaman bu adaylıklar konuşulur, herhangi bir lider bu masada konuşmadan, hep beraber konuşmadan, ben hiçbir liderin olacağı veya olmayacağı konusunda beyanat vermem.

Bunu, o masada oluşan siyasi ahlaka uygun bulmam.

Peki ne zaman konuşulacak masada aday?

Seçim kararı alındığı zaman bu konular konuşulur.

 "A PLANIMIZ ORTAK ADAY"

Kişisel olarak Kılıçdaroğlu'nun adaylığına nasıl bakıyorsunuz?

Hiçbir siyasi liderin adaylığına karşı da taraftar da yorum yapmam, kendim de dahil olmak üzere.

İlkelere önem veririm, masa bir karar aldı, bu konu konuşulmayacak, seçim günü geldiğinde beraber konuşulacak diye.

O zamana kadar olumlu olumsuz yorum yapmayı, o masada varılan mutabakata aykırı görürüm.

Ha şunu dedik, seçim takvimi açıklandığında, tutumumuzu belirleyeceğiz. Ben A planı varken, B planı konuşmayı doğru görmem.

A planımız bir ortak adaydır. Ama o olmaması halinde parlamenter sistem içinde bir başka modeliteler üzerinde konuşulabilir.

Önemli olan muhalefetin bu parlamenter sistem iradesi taşıyan bir cumhurbaşkanı iradesini Çankaya'ya taşıması, Beştepe'ye değil.

Geçiş sürecinde defakto parlamenter sistem uygulanacağını söylüyorsunuz, nasıl bir formül düşünülüyor?

Önemli olan bu iradeyi sergilemek. Nasıl şimdi parlamenter sistemi ilan ettiğimiz gibi, aynı şey siyaset belgesiyle ortaya konulur.

Aynı şey anayasal mevzuatla yapılacak düzenlemeyle zaten belli olur. Bunu yapacak kişi kim olursa olsun, bunun bir heyet olacağı kabul edilir.

Yeni gelen cumhurbaşkanı bunu bilerek cumhurbaşkanı olur.

Eskiden Bakanlar Kurulu vardı. Bakanların imzaları tamamlanmadan bir karar devreye girmezdi.

Şimdi cumhurbaşkanı tek başına bir gece karar alabiliyor. Ortak yönetimden kastettiğim şu; bu partilerin bizzat liderlerinin ya da temsilcilerinin olduğu, "cumhurbaşkanı kararı" yerine, "cumhurbaşkanlığı kararı" olur.

Modellerden birini söylüyorum, illa olmasa da mutlaka bir yol bulunabileceği söylemek için.

Ve cumhurbaşkanı yardımcıları, onların imzalarıyla kararlar uygulamaya konulur. Bunun için de bir anayasa değişikliği yapmak gerekiyor.

Bir maddelik anayasa değişikliği ile fiilen bir kişinin yönetimine dayalı cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin mahiyetini değiştirirsiniz. Parlamenter sisteme geçişin de bir aşaması olur bu.

Tabii bu bizim parti içinde yaptığımız bir çalışma, liderler masada konuşulmuş bir şey değil. Mesela biz bunu teklif olarak götürürüz, başka liderler daha yaratıcı bir teklif getirirler ve bir yol buluruz.

Ama şu olmayacak: Bir kişinin yönetiminden şikayet ettikten sonra 6 lider bir başka kişiyi seçilip kenara çekilmeyecekler.

Önümüzdeki aylar ekonominin kötü gidişiyle, bu yoksullaşmayla, açlık sınırının altındaki asgari ücret, genç işsizliğiyle, artan enflasyonla, bütün bunlarla Türkiye çok zor bir döneme giriyor.

Ve önümüzdeki cumhurbaşkanlığı görevini kim alacak olursa olsun, ateşten gömlek giyecek.

Bu ateşten gömleği bir kişi bir gücü kullanarak giymeye kalkarsa, kendisini de yakar, ülkeyi de yakar.

Ama bu ateşten gömlek, toplumun değişik kesimleri ile paylaşılarak ortak bir sorumlulukla giyilirse, işte yarının Türkiyesi böyle kurulur.

Açıklama metninizde erken seçim çağrısı da var. Ama bir yandan da adayınız henüz belli değil. Bu biraz çelişkili bir durum değil mi?

Değil. Siyaset stratejiyle taktiğin uyumuna dayanır. Stratejimiz, Türkiye'nin hükümet sistemini parlamenter sisteme dönüştürmek. Stratejik hedefimiz şu veya bu şahsın cumhurbaşkanı olması değil.

Stratejik hedefimiz, Türkiye'nin bozulan devlet yapısını, demokratik hukuk devleti kurallarını hayata geçirmek.

Peki taktik ne? İktidar bir taktik belirledi. İstiyor ki biz bir aday çıkaralım ve tartışma adaya düğümlensin: "O mu iyi, bu mu mu iyi…"

Dolayısıyla bu iktidar tarafından yapılan bir taktik manevradır. Biz bu taktik manevraya niye kurban olalım?

Tabii bu hiç konuşulmuyor, düşünülmüyor değil, konuşuluyor. Ama kim olacak sorusu masanın ortak toplantısında net olarak gündeme gelmeden ve bu konuda bir adım atılmadan beyanat vermeyi ben doğru bulmam.

Bu çelişki de değil, bu taktik. Onlar bir taktik hamle yapıyor, biz bu hamleyi boşa çıkarıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üçüncü kez aday olup olmayacağı tartışması var. Siz hukuki ve siyasi olarak nasıl değerlendirirsiniz? Masada bu konu gündem oldu mu?

Biz bu konuyu parti olarak araştırdık. Türkiye'nin en seçkin anayasa hukukçularından birisi biliyorsunuz Genel Başkan Yardımcımız sayın Serap Yazıcı. Çok açık net olarak Serap hoca da dile getiriyor. Üçüncü kez aday olması için mutlaka erken seçime gitmesi gerekir.

O zaman bir itirazınız olacak mı?

Tabii, bir dönem daha hakkı varmış gibi normal bir seçime giderse itiraz ederiz.

Çünkü o maddelerde gerekli düzenlemeler yapılmadığı için eski hüküm geçerli. "Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde iki dönem" denmediği için şu anda iki dönemini tamamlamış oluyor.

Yani vaktinde seçim yaparak böyle bir problem yokmuş gibi karar almak, hukuka aykırı olur. Ama bizim tercihimiz şudur, hukuken değil de, siyaseten tercihimiz şudur, mutlaka seçimle girmeli cumhurbaşkanı.

Yani erken seçime gidererek, seçimi kaybederek gitmeli. Yoksa hukuki bir tartışma çıkararak değil

Siz Millet İttifakı içinde yer almıyorsunuz. Daha önce de sizin öneriniz olmuştu, bu seçim işbirliği veya ittifaka ilişkin yeni bir isim arayışı var mı?

Bu 6'lı süreç başladığı zaman ben de kamuoyuna açıkladım, yeni bir ittifak yapılanması ya da çerçevesi oturmuş daha şekillendirilmiş yeni bir isimle olması daha doğru diye. Ama istişarelerimizde genel kanaat, TBMM üyeliği seçimine ilişkin seçim ittifakı ile karıştırılacağı için, bunu bir işbirliği süreci olarak görelim ve parlamenter sisteme odaklanalım kanaati ağırlık taşıdı.

Onun doğal sonucu olarak da bu halkın ürettiği bir isim oldu 6'lı masa.

Yeni bir isim olursa da bence iyi de olur. Biz geçen toplantımızda "Türkiye Masası" diye bir video klip yayınlamıştık.

"Millet Masası" dense dendi. Biz kendimizi hiçbir zaman kendimizi 6'lı masa diye tanımlamadık, "6'lı işbirliği sürecimiz" diye tanımladık.

Ama hep de olur bu sosyal hayatta, bazen isimler sizin yönlendirmeniz olmadan kendisi çıkar ortaya. Ama yeni bir isim olursa, bizim itiraz olmaz.

Parlamento seçimlerine dönük ittifakla ilgili bir adım atıldı mı veya bir takvim yapıldı mı?

Bunu konuşmadık. Çünkü mesela Kasım ayında veya Mart'a kadar bir seçim olursa, bu yeni seçim yasası gündeme gelmeyecek.

Dolayısıyla iktidar ani bir şekilde seçime gitmeye karar verirse, ittifakın mahiyeti değişiyor. Seçim ne zaman olacağına bağlı olarak ittifak mutlaka konuşulacak.

Siz erken seçim bekliyor musunuz?

Ben hep şunu söylerim, Türkiye'de biz iki şeyi bilemeyiz; bir ecelimizin ne zaman geleceğini, iki sandığın önümüze ne zaman geleceğini.

Dolayısıyla, ecele her an gelebilecekmiş gibi insanın hazır olması lazım.

Siyasi partilerin de sandık her an önüne gelecekmiş gibi hazır olması lazım.

Ama ben Sayın Erdoğan'ın son ana kadar gücünü kullanmaya çalışacağı kanaatindeyim.

Bir de uzun süre iktidara sahip olanlar genellikle bir yanılsama içine girerler. Sanki biraz sonra işler düzelecekmiş gibi. Burada iktidarın seçim konusundaki kırılgan taşı sayın Bahçeli'dir.

2002 ve geçen seçim sayın Bahçeli'nin psikolojisine ayarlı seçimler oldu.

Yine benzer sürpriz yapabilir. Sayın Erdoğan, döneminin sonuna kadar beklemeyi uygun görse bile sayın Bahçeli'den her an bir hamle ben bekliyorum.

Ama biz parti olarak hemen seçim diyoruz.

Siz bunu Pazar günkü toplantıda da konuştunuz mu?

Tabii. Erken seçim konusu, olma ihtimali, olursa nasıl bir konjonktür doğar bunları hep dünkü toplantıda ele aldık.

Peki ne görünüyor sahada. Mesela CHP'den de duyuyoruz, "Kim aday olursa olsun, 6'lı masanın adayı kazanıyor, 6'lı masa kazanıyor" diye. Siz böyle bir tablo görüyor musunuz?

Yok. Ben, daha önce iki seçimi yönettim başbakan olarak 7 Haziran ve 1 Kasım'da.

Daha önce de fiilen bilim adamı olarak seçimleri analiz ettim.

Ben hiçbir seçimin kolay olduğu kanaatini taşımıyorum.

Daha doğrusu seçimin kolay bir zafer olacağını düşünenler, en büyük siyasi yanılgıyı yaşarlar.

Hiç beklenmedik gelişmelerle karşı karşıya kalırlar. Sandık kontrol edilebilir bir şey değildir.

Sandıkları kontrol edebileceklerini zannedenler hep yanıldılar, örnekleri o kadar çok ki.

Dolayısıyla, kolay bir zafer inancının, muhalefetin yumuşak karnı olduğu kanaatindeyim. Bizim hepimizin yumuşak karnı.

Kolay bir zafer, bir anda muhalefetin herhangi bir unsurunu, tek başına davranmaya sevk edebileceği gibi erken bir çıkışla, büyük bir potansiyeli zaafa da uğratabilir.

Reel olarak da bunu böyle görmüyorum. Seçimin mekaniği yoktur, dinamiği vardır, seçim dinamikleri her an değişir.

Şöyle bir şey var mı A planı ortak aday, B planı herkes kendi adayını çıkarsın, C partiler üstü bir aday veya sembolik aday?

Siyaset ve devlet tecrübesi olan birisinin olması lazım. Bunu herhangi bir kişiyi tanımlamak veya devre dışı bırakmak için söylemiyorum.

Yani 12 Mart gibi böyle ara geçiş dönemi var, dolayısıyla böyle bir aday olabilir mi?

Ama 12 Mart gibi dönemlerde zaten gerçek otorite o muhtırayı veren askeriyedeydi.

O zaman teknik bir süreç yürütüyordu başbakan diyebilirsiniz.

Ama şu anda öyle bir şey değil. Ara dönem mantığıyla çalışacak bir cumhurbaşkanı olmaz.

Gerçekten ateşten gömleği giyecek ama o ateşten gömleği başkalarıyla paylaşmaya hazır bir isim olması lazım.

Ortak açıklamada NATO zirvesine dönük, iç politikaya yönelik bir hamle olduğuna ilişkin eleştiri var. Eski Başbakan ve Dışişleri Bakanı olarak, siz orada olsaydınız ne yapardınız?

Ta savaşın ilk başından bu yana NATO'nun mahiyeti değişecek dedim. Büyük resmi görürdüm.

NATO'nun mahiyeti değişiyorsa, biz bu resimde nerede duracağız? Ben ne talep ederdim?

Bir, Türkiye'nin NATO'daki ağırlığını da göz önüne alacak şekilde, savunma sanayi de dahil olmak üzere özellikle F-35 projesini tekrar gündeme getirirdim. F-16 ile yetinmezdim kesinlikle.

Çünkü Türkiye NATO'nun merkez ülkesi haline geliyor.

İki, NATO madem genişliyor, genişleyen bir başka yapı var: Avrupa Birliği (AB).

Bizim AB sürecimiz neredeyse fiilen donduruldu. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girmesi ne kadar önemliyse, bizim AB birliği sürecimi o kadar önemli, AB sürecinin hızlandırılması önemli.

Ve vize muafiyetini talep ediyorum. Yarıda bıraktınız, 2016'da benim başbakanlıktan ayrılmamla birlikte dondurulmuş. O zaman olsaydı, Türkiye vatandaşlar 6 yıldır Avrupa'ya vizesiz gidiyor olacaktı.

Üçüncü unsur, benim de tehdit algılarım var, bu tehdit terörle bağlantılıdır.

Dördüncüsü madem ki NATO'nun genişlemesi başladı tekrar, Bosna Hersek'in NATO üyeliği süreci hızlandırılsın derdim.

Çünkü, yarın Rusya ile NATO karşı karşıya kalacaksa, Bosna Hersek'in parçalanması söz konusu ve hemen içeri yansıyor.

Beşincisi Yunanistan'daki Amerikan varlığı, Dedeağaç ve Türkiye'nin etrafındaki adalar dahil olmak üzere, bu varlığın kime karşısına tehdit oluşturduğu ve hangi NATO planlamasına dahil edildiğini sorar ve bunun net tanımlanmasını isterdim.

Bunlar, resmi bütün olarak görmeyi gerektirir. Ama ne yaptılar?

İçerde popülizm yapmak için İsveç ve Finlandiya gibi bizim AB sürecine en çok destek veren ülkeleri sanki karşıya koyup, onları mahkeme eder gibi bir duruma soktular.

Halbuki İsveç ve Finlandiya'dan talep edilenlerin hepsi ABD için de geçerli. FETÖ'nün başı nerede? ABD'de.

Şu anki üçlü mutabakattaki hususlar, NATO belgelerinde zaten yer alan tanımlar zaten.

FETÖ ve YPG'ye de terör örgütü demiyor.

Bir de bağlayıcılığı yok, yani iyi niyet beyanı, uygulanmazsa ne olacağı belli değil.

Yöntem olarak da şu olurdu. Bunun altına üç ülke değil, NATO Genel Sekreteri de imza atardı, ABD Başkanı da imza atardı. Sonra da bu belge, İsveç ve Finlandiya'ya girişinin onaylanması belgesinin eki olurdu.

Şimdi öyle bir durum yok ki. Bu içeriye dönük, Türk'ün Türk'e propagandasından başka bir şey değil.

Bir de HDP'nin kongresinde Mithat Sancar, şeffaf görüşmeler yapılması halinde ortak adayı müzakereye hazırız, ama çağrımız karşılık karşılık bulmazsa adayımızı çıkarırız, dedi. Bunu siz nasıl yorumlarsınız?

Zaten ayrı bir üçüncü ittifak onlar. Ama şu anda, aday 6 partinin adayı olacak, şu anki konsensusumuz böyle.

Bunun dışında bir şey söylemeyi ilkesel olarak doğru bulmam.

HDP ile adaylık konusunda görüşmeye kapalı mısınız?

Ona 6 liderin karar vermesi lazım. Bu konu konuşulmuş değil aramızda.

Parti olarak bizim HDP ile ikili görüşmeler bağlamında zaten bizi ziyaret de ettiler, partiler arası bayramlaşma oldu; kongreye de temsilci gönderdik.

Ama 6 liderin oluşturduğu bir süreç adına benim bir şey söylemem doğru olmaz. Masada da hiç konuşulmadı. Orada zaten ayrı bir ittifak yapısı oluştu diye bu bahis geçti.

"İktidar kanadı Öcalan kartını açacak, yeni bir çözüm süreci başlatacak" iddiaları dile getiriliyor son dönemde. Siz böyle bir hamle bekler misiniz?

Şu anda iktidarı kaybetmemek için sayın Erdoğan ve Bahçeli'nin meşru görmeyeceği hiçbir şey olmaz.

Şu anda onların tek hedefleri var, bir şekilde iktidarlarını sürdürmek.

Çünkü bir kez iktidarı kaybettiklerinde, bir daha gelemeyeceklerini biliyorlar.

Nitekim yapmadılar mı, 2019'da? Şimdi bize, 6'lı masanın altında kim var diye soranlar, Öcalan'dan mektup getirdiler.

Ama biz doğru olanı yapmakla yükümlüyüz.

Geçtiğimiz 2 hafta önce Diyarbakır'da "Demokratik geleceğimizin inşası: Kürt meselesi" diye bir çalıştay yaptık ve 10 maddelik bir yeni sürecin ilkelerini açıkladık.

Bahçeli çıldırdı ve saldırdı bana. Aynı Bahçeli, Abdullah Öcalan'dan mektup gelmesini meşru gördü.

O nedenle iktidardan her türlü manevrayı bekliyorum.

Partinizi kuralı yaklaşık 2,5 yıl oldu. Umduğunuz bulabildiniz mi? Çünkü kamuoyu anketlerine göre 2-3 bandını aşamıyor, keza DEVA Partisi de öyle…

Biz yeni bir partiyiz ama küçük bir parti değiliz. Öyle tanımlamalar yapıyorlar. Anket şirketleri ben üçe ayırıyorum.

O kamuoyu anketlerine dayalı olarak partimize giydirmeye çalışanları şiddetle reddediyorum.

Bir, iyi niyetli işini yapan az sayıda da olsa anket şirketleri var. Bunlar zaten deneklere ulaşamıyorlar korku iklimi ve pandemi dolayısıyla. Telefonla yapılan anketler. Telefona çıkan birisi için en emniyetli yol, iktidarı desteklediğini söylemektir. Birçok yerde destek ifade edenler bize, anketçi gelse oyumuz size ama anketçiye öyle demem çünkü başıma ne geleceğini bilemem, diyor. AK Parti ve MHP'den kopan ve bize yönelen seçmen ise bunu ifade etmekten çekinir.

İkincisi, bunu sektör mantığıyla yapan ve ticari kaygıyla hareket eden anket şirketleri var.

Üçüncüsü de yönlendirmeli anketler. Yani siyasi tercihi iktidar yanlısı bir anket firması, zaten bizi görmeyecek. Türkiye'nin en saygın görülen sık sık anketlerine yapan iki firmasında hala Gelecek Partisi'nin hiç adı yok.

Ben şuna bakarım: Birincisi Türkiye çapında teşkilatlandık, ikincisi hem seçime girme hakkımız ve kapasitemiz var, üçüncüsü alana indiğimde gözlerimle gördüğüm ankete, yani gözlemime bakarım.

Bu açıdan baktığımızda Gelecek Partisi Türkiye'nin en iddialı partisidir.

Bizim şu anda en zor şartlarda kurulan parti biziz ve bu zor şartları kıra kıra geliyoruz. 2017 ve 2018'de ikişer parti kuruldu, 2019 Aralık'ta biz kurduk, bizden sonra 40'ı aşkın parti kuruldu.

O korku iklimini biz kırdık, bedel ödedik.

Genel başkan yardımcılarımız sokak ortasında öldürülesiye saldırıya uğradı, evleri kurşunlandı.

Dolayısıyla geldiğimiz noktadan ben memnunum. Göreceksiniz gelecek seçimlerin en büyük süprizini Gelecek Partisi yapacak.

Dodurga seçimleri: 'Jelibon rezervi bulmak gibi'

Dodurga seçimleri iktidar partisinin zaferiyle sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu konuda memnuniyetini ifade eden paylaşım yaptı. Nasıl yorumluyorsunuz bu sonucu?

Aynı jelibon rezervi bulmak gibi. Jelibon rezervi bulmakla Dodurga'da seçim kazanmak aynı mantığa dayanıyor.

Bir müjde bekliyorlar. Eski Tayyip Erdoğan "Ne olacak" derdi.

Tabii Dodurga halkına, tercihine saygılıyım.

Ama bu ölçekte bir seçimden Cumhurbaşkanı, bir zafer hikayesi çıkarmaya çalışıyorsa, o zaman durumunuz iyi demektir, hemen seçime gidelim.

Türkiye'yi Alice Harikalar Diyarı gibi müjdeler ülkesi haline dönüştürmeye çalışıyorlar.

Şurada doğalgaz bulundu, şurada şu seçimi kazandık. Kendi kitlesinin kopmakta olduğunu görünce, küçük çatışmalardan büyük zafer hikayeleri yazma ihtiyaç hissediyorlar.

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNDEM EKONOMİ POLİTİKA DÜNYA MEDYA SPOR YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SAĞLIK MAGAZİN KÜLTÜR-SANAT TEKNOLOJİK YAŞAM BUGÜN NEYE ZAM GELDİ DİKKAT! İLGİNÇ HABERLER
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Yeni Günaydın