Ama bazen canımız özellikle bir şey çeker.
Üstelik arzu duyulan bu yiyecekler genellikle yüksek kalori içerir.
Peki canımız bir yemek çekiyorsa bu illa vücudun belli bir besine ihtiyaç duyduğu anlamına mı gelir?
Yapılan araştırmalar, bu hissin birçok nedeni olabileceğini ortaya koyuyor. Ve uzmanlara göre bu nedenlerin çoğu psikolojik.
Kültürel koşullanma
1900'lerin başlarında Rus bilim adamı İvan Pavlov, köpeklerin yemek zamanı ile ilgili belli uyarıcılara tepki olarak yemek beklediğini ortaya koymuştu.
Pavlov deneylerinde köpeklere zil sesine tepki olarak salya salgılamayı öğretmişti.
Pennington Biyomedikal Araştırma Merkezi'nden besin ve metabolizma konusunda araştırma yapan John Apolzan'a göre, yiyecek arzusu esas olarak bu koşullanma tepkisiyle açıklanabilir.
Apolzan, "Televizyonda sevdiğiniz bir programı izlerken sürekli mısır patlağı yiyorsanız, o programı izlerken mısır patlağı yeme arzunuz artacaktır" diyor.
Bir şey yeme arzusunu tetikleyen şey kendi vücudumuzdan ziyade dış etkenlerdir.
Canımızın en çok çektiği şeylerden birinin çikolata olması, bu arzunun kaynağında herhangi bir besin eksikliğinin yatmadığının göstergesi sayılabilir.
Zira çikolata eksikliği hissedilebilecek besin maddeleri bakımından pek zengin değil.
Çikolata neden çekici?
Çikolatanın ortak bir arzu nesnesi olması, bol miktarda feniletilamin maddesi içermesine bağlanıyor.
Bu madde beynin, mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve seretonin kimyasallarını salgılamasını tetikliyor.
Ancak çikolata kadar arzulanmayan süt ürünleri gibi yiyeceklerde de bu molekül bol miktarda bulunuyor.
Kadınlar arasında çikolata yeme isteği erkeklerden iki kat daha fazla.
Araştırmalar, çikolatanın özellikle adet dönemi öncesi ve sonrasında Batıda en fazla arzulanan yiyecek olduğunu gösteriyor.
Kan kaybı demir gibi bazı mineral eksikliklerine yol açsa da bilim insanları çikolatanın kırmızı et veya koyu yeşil yapraklı sebzeler kadar demir eksikliğini gidermeyeceğini söylüyor.
Ayrıca çikolata yeme arzusunun ortaya çıkmasında hormonlar etkili olsaydı menopoz sonrasında bu arzunun artması gerekirdi.
Ama menopoz sonrasında çikolata arzusunun azaldığını gösteren küçük çaplı bir araştırmadan söz ediliyor.
Çikolata arzusunun Batı toplumuna özgü olması bunun kaynağında kültürel nedenlerin olabileceğini gösteriyor.
Bir araştırma, ABD dışında doğmuş bir kadının çikolata yeme arzusunu daha az hissettiğini ve bu arzu ile adet (periyod) arasında bir bağlantı kurmasının çok daha küçük bir ihtimal olduğunu gösteriyor.
Araştırmacılar, kadınların çikolatayı regl ile ilişkilendirmesinin, "tabu" olan yiyecekleri bu dönemlerde yemelerinin daha kabul görür olmasına bağlıyor.
Batı kültüründe "zayıf" kadın vücudunun ideal görülmesi, çikolata yeme arzusunun haklı gerekçelere dayandırılması gerektiği algısı yaratıyor.
Haklı gerekçe bulma ihtiyacı
Başka bir araştırma ise belli bir yiyeceğe duyulan güçlü arzunun o yiyeceği yeme isteği ile o yiyeceğin tüketimini sınırlama isteği arasındaki çatışmadan kaynaklandığını gösteriyor.
İnsanlar bu nedenle bazı yiyecekleri yemekten sakınıyor, ancak sonuç canlarının bu gıdaları daha da çekmesi oluyor.
Uzmanlar bunun negatif duygulara yol açtığını, kişinin bu yiyecekleri tüketmesi halinde kendilerini kötü hissettiğini, bu negatif ruh halinin de daha fazla yemeye yol açtığını söylüyor.
Mikroplar bizi kandırıyor mu?
Bağırsaklarımızda trilyonlarca bakterinin olduğu ve bunların da yeme tarzımızı ve yiyecek arzumuzu etkileyebildiği ifade ediliyor.
Arizona Eyalet Üniversitesi'nde psikoloji doçenti olan Athena Aktipis, mikropların bizi vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri değil de kendi ihtiyaçları olan besinleri tüketmeye yöneltebileceğine dair bulgular olduğunu söylüyor.
Bağırsaktaki farklı mikroplar, daha az veya fazla asitli gibi farklı ortamları tercih edebiliyor.
Yediğimiz yiyecekler bağırsaklarımızdaki ekosistemi etkiliyor ve bu mikroplar kendileri için daha avantajlı bir ortam yaratmak üzere bizi kendi ihtiyaçlarına uygun beslenmeye yöneltebiliyor.
Bunu vagus siniri üzerinden bağırsaklardan beyne sinyal göndererek yapıyorlar.
İhtiyaçları olan yiyecekleri tükettiğimizde, mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin hormonlarının salgılanmasını sağlayarak kendimizi daha mutlu hissetmemize neden olabiliyorlar.
Bu henüz deneylerle gözlemlenmiş olmamakla birlikte, bilim insanları mikropların bu tür davranış biçimleri geliştirdiğini biliyor.
Aktipis, karmaşık karbonhidratlar ve lif bakımından zengin yiyecekler içeren sağlıklı bir diyetin bağırsaklardaki mikrop çeşitlerini artırarak sağlıklı bir ortam yarattığını, böylece sağlıklı yiyecekleri yeme arzusunun artacağını söylüyor.
Yiyecek arzusu nasıl giderilir?
Reklamlar ve sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar yiyecek arzusunu tetikleyecek sinyallerle dolu olduğu için bu arzuyu gidermek çok kolay değil.
Bol şeker içeren, sağlıksız yiyeceklerle ilgili reklam bombardımanı beyni etkiliyor ve yeme arzusunu güçlendiriyor.
Bu tür uyarıcıları azaltmanın pratik bir yöntemi olmadığı için araştırmacılar bilişsel stratejiler yoluyla bu sorunu gidermeye çalışıyor.
Bazı araştırmalar, yiyecek arzusunun neden kaynaklandığını anlamaya ve bunun hakkında yargılayıcı düşüncelerden kaçınmaya dayalı farkındalık tekniklerinin işe yarayabileceğini gösteriyor.
Yiyecek arzusundan kurtulmanın en etkin yolunun, bu yiyeceklerin diyetimizden çıkarılması olduğunu gösteren araştırmalar var.
Belli bir süre bir yiyeceği daha az yediğimizde ona duyduğumuz arzunun da azaldığı görülüyor.
Bunun nedeni, o yiyeceği az yediğimizde onunla ilgili hafızamızın zamanla silikleşmeye başlaması olabilir.
Ancak uzmanlar bu konuda daha fazla araştırma ihtiyacı olduğuna dikkat çekiyor.
Şimdilik dayanak alacağımız gerçek şu: diyetimiz ne kadar sağlıklı ise yiyecek arzumuzu sağlıklı yiyeceklere yöneltmek o kadar kolay olur.