İsrail'de dört yılda beşinci kez yapılan erken seçimde ülkenin en uzun süre başbakanlık yapan ismi Binyamin Netanyahu'ya yeniden iktidar yolu açıldı.
Netanyahu liderliğindeki sağ blok 120 sandalyeli Meclise 64 milletvekili gönderdi.
İsrail Merkez Seçim Komitesinin açıkladığı resmi sonuçlara göre Netanyahu'nun lideri olduğu Likud Partisi 32 milletvekili çıkardı.
Netanyahu'nun rakibi Başbakan Yair Lapid'in lideri olduğu "Gelecek Var" ise 24 sandalyeyle ikinci parti oldu.
1 Kasım'da yapılan son seçimde Netanyahu'nun elde ettiği zafer sonrasında İsrail-Türkiye ilişkilerinin gelecekteki seyri ise merak konusu.
Çünkü Türkiye İsrail ilişkileri, 1 Kasım seçimlerinden birinci olarak çıkan ve yeni hükümeti kurmasına neredeyse kesin gözüyle bakılan Binyamin Netanyahu döneminde kopma noktasına gelmiş, Netanyahu sonrası iki ülke ilişkilerinde normalleşme süreci başlamıştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni dönem ile ilgili "Karşılıklı temaslarla süreci devam ettirerek ilişkileri tüm alanlarda ilerletme ümidimizi koruyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Gerek Netanyahu gerekse Erdoğan günün şartlarına uyum sağlama becerisine sahip pragmatik liderler oluşundan ötürü Türkiye-İsrail arasındaki normalleşme sürecinin türbülanslara rağmen devam edecek"
Türkiye-İsrail ilişkileri üzerine akademik çalışmalar yürüten ve Avrupa ve Dış Politika Vakfı'nın (Eliamep) Türkiye Programı uzmanı Dr. Selin Nasi, İsrail’de aşırı sağa yakın bir hükümetin iktidara gelmesinin Türkiye-İsrail ilişkilerindeki halihazırdaki normalleşme süreci açısından olumlu hava koşulları yaratmayacağı görüşünde.
Fakat Nasi’ye göre ikili ilişkilerin gerilediği dönemden bugüne bölgesel konjonktür bir hayli değişti.
Yeni dengelerin iki ülkeyi ticaret, sanayi, enerji ve güvenlik gibi pek çok alanda işbirliğine teşvik ettiğini belirten Selin Nasi, euronews Türkçe'ye yaptığı açıklamada, iki ülke ilişkilerinin muhtemel seyri ile ilgili şu görüşleri dile getirdi:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Netanyahu’nun geçmişte iyi geçinemediklerini biliyoruz. Popülist bir yaklaşım benimseyen her iki liderin, Türkiye-İsrail arasındaki sorunları iç siyasette kendi seçmenlerini mobilize etmek amacıyla kullandıklarına şahit olduk. Diplomatik kanallardan iletilmesi gereken mesajların liderler aracılığıyla sosyal medya üzerinden paylaşılması uzlaşma zeminini daraltıyor ve sorunların çözümüne katkı sağlamıyor ne yazık ki. Ancak ikili ilişkilerin gerilediği dönemden günümüze bölgesel konjonktür bir hayli değişti. Yeni dengeler, iki ülkeyi ticaret, sanayi, enerji ve güvenlik gibi pek çok alanda işbirliğine teşvik ediyor. Gerek Netanyahu gerekse Erdoğan’ın günün şartlarına uyum sağlama becerisine sahip pragmatik liderler oluşundan ötürü Türkiye-İsrail arasındaki normalleşme sürecinin türbülanslara rağmen devam edeceğini düşünüyorum. Seçimler öncesi atılan adımların amacı (atanacak elçilerin açıklanması, İsrail’in Türkiye’deki ekonomik ateşeliğin faaliyete geçmesi ve savunma işbirliğinin canlandırılmasına yönelik mesajlar) bu sürecin pürüzsüz ilerlemesi ve normalleşmenin kurumsal bir nitelik kazanmasına hizmet ediyordu."
Eliamep Türkiye Programı uzmanı Dr. Selin Nasi, Netanyahu’nun kendisinden evvel temelleri atılmış bir siyasi süreci sahiplenmesi, mevcut dosyaları devralmasının nispeten daha kolay olacağı kanaatinde.
Nasi, her ne kadar iç siyasette sıkışma durumunda yeniden hararetli söylemlere geri dönülme riski olsa da liderler arasında arka planda kurumlar üzerinden işbirliğinin kuvvetle ihtimal devam edeceğini ifade ediyor.
"Netanyahu liderliğinde aşırı sağ partilerden oluşan koalisyonun bünyesinde Ben Gvir veya Smotrich gibi Filistin meselesinde ilhak yanlısı, Oslo barış sürecini reddeden ve de ırkçı yaklaşımlar benimseyen siyasetçileri barındırıyor oluşu İsrail-Filistin arasında yeni bir gerginlik yaratabilir"
Nasi, Netanyahu liderliğinde aşırı sağ partilerden oluşan koalisyonun bünyesinde Ben Gvir veya Smotrich gibi Filistin meselesinde ilhak yanlısı, Oslo barış sürecini reddeden ve de ırkçı yaklaşımlar benimseyen siyasetçileri barındırıyor oluşunun önemli olduğu düşüncesinde. Çünkü bu yaklaşımlar, İsrail-Filistin arasında yeni bir gerginliğe davetiye çıkaracabilir:
‘’Netanyahu’nun kampanya sürecinde Ben-Gvir’e polis teşkilatının yönetimini de kapsayan Kamu Güvenliği Bakanlığı görevini teklif etmiş olması bu bakımdan hayırlı bir işaret sayılmaz. Çatışma yeniden tırmandığı takdirde Ankara da gelişmelere kayıtsız kalmayacaktır. Yaklaşan seçimler düşünüldüğünde bugüne dek gözlemlediğimiz dengeli ton sertleşebilir. Bu da liderler arası yeni bir atışmayı beraberinde getirebilir. Bu durum yalnızca Türkiye ile değil, İsrail’in diğer Arap ülkeleriyle de ilişkilerine olumsuz yansıyacaktır. Dolayısıyla, Netanyahu’nun böylesi bir koalisyonu nasıl dengede tutacağı da önümüzdeki dönem ikili ilişkilerin seyri açısından belirleyici olacak.‘’
"Netanyahu’nun iktidara dönüşü kuşkusuz bir sürpriz yaratmıyor. Ancak Netanyahu’nun sağcıları birleştirme, sağ oyları mobilize ederek gücünü artırma siyaseti, İsrail siyaseti açısından meşruiyet sorunu yaşayan aktörleri de iktidar mücadelesinin aktif bir tarafı haline getirdi."
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Dr. Ferit Belder ise Netanyahu’nun iktidara dönüşünün bir süpriz olmadığı söylüyor ve bu dönüşün İsrail siyaseti açısından bir kırılma yaratmayacağını düşünüyor.
Bununla birlikte, Dr. Ferit Belder'e göre Netanyahu’nun sağcıları birleştirme ve de sağ oyları mobilize ederek gücünü artırma siyaseti, İsrail siyaseti açısından meşruiyet sorunu yaşayan aktörleri de iktidar mücadelesinin aktif bir tarafı haline getirdi:
"Geçtiğimiz yılki seçimler sonucunda kurulan Bennett-Lapid koalisyonunun varlığını sürdürememesi ve bunun getirdiği hayal kırıklığı, bu sürede Netanyahu’nun da yolsuzluk davaları ile siyaset dışına çıkarılmamış olması ve hem partisi Likud’un hem de ultra-Ortodoks ve aşırı sağcı ortaklarının neredeyse tüm konularda koalisyon karşıtı tutumlarını sürdürebilmiş olmaları beşinci seçimler öncesi güçlü, inançlı bir Netanyahu karşıtı kampanyanın oluşmasını engellemişti. Netanyahu’nun iktidara dönüşü kuşkusuz bir sürpriz yaratmıyor. İsrail siyaseti açısından bir kırılma da yaratmıyor. Ancak Netanyahu’nun sağcıları birleştirme, sağ oyları mobilize ederek gücünü artırma siyaseti, İsrail siyaseti açısından meşruiyet sorunu yaşayan aktörleri de iktidar mücadelesinin aktif bir tarafı haline getirdi. __Dindar Siyonizm Partisi (HaTsiyonut HaDatit) listesinde yer alan başta Itamar Ben Gvir olmak üzere ırkçı Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) adayları ya da anti-LGBT ajandalı Noam Partisi lideri Avi Maoz’uz da meclise girmesi ve dahası kabinede çeşitli rol alma ihtimalleri daha seçimler sürecinde yüksek sesle dile getirilmeye başlanan endişelerdi. Bugünlerde İsrail’de siyasi gündemin ana parçalarından biri de siyasal açıdan pek çok hassas konuda son derece talepkar olduklarını her fırsatta ortaya koyan aşırı sağcıların kurulacak hükümette yer almalarının getireceği riskler oluşturmaktadır. Dolayısıyla koalisyon kurulana kadar aslında İsrail hükümetinin kompozisyonunu bilemeyeceğiz."
Türkiye’nin değişen bölge algısı ve politikalarıyla uyumlu olarak Türkiye’nin girişimiyle başlatılmıştı. Dolayısıyla Türkiye tarafından da köklü bir değişim beklemek için bir sebep yok. Normalleşme sürecinin hızında birtakım değişiklikler olabilir elbette, ama durması için daha ciddi krizler olması gerekir.
Ferit Belder, Netanyahu’nun iktidar oluşunun ikili ilişkiler açısından olumsuz bir durum olduğunu dile getiriyor.
Fakat Dr. Ferit Belder, bu olumsuz yönün hali hazırda başlamış olan normalleşme sürecini kökten tersine çevirmesi için de rasyonel bir nedenin bulunmadığını düşünüyor. Normalleşme sürecinin durması için daha ciddi krizler olması gerektiğini ifade ediyor Dr. Ferit Belder.
‘’İlk olarak ne Türkiye'nin ne İsrail’in normalleşme sürecini hükümet değişimleri veya seçim sonuçlarına endeksleme gibi bir motivasyonu yok. Netanyahu karşıtı koalisyonun Savunma Bakanı olan Benny Gantz’ın yakın zamanda, seçimlere gidilirken ve üstelik Netanyahu’nun güçlü bir şekilde geri dönme ihtimali belirmişken, Türkiye ziyareti bunu bir ölçüde yansıtıyor. İkinci olarak İsrail’in Ortadoğu’da İran merkezli bir tehdit tanımlaması (nükleer programı, Suriye ve diğer ülkelerde etkisini artırması ve Hamas, Hizbullah gibi örgütlerle ilişkisi, vs.) bölgesel ilişkilerini de etkiliyor. Netanyahu ve Trump dönemlerinde gerçekleşen Körfez ülkeleriyle normalleşme sürecini bu noktada tekrar hatırlamakta yarar var. Bu normalleşmelerin Netanyahu döneminde başlamış olması İsrail’in bölgesel güvenlik yaklaşımlarının hükümetlerden belirli ölçüde bağımsız olduğunu gösteriyor. Üçüncü olarak, ne normalleşme sürecinde ne de seçim kampanyasında Netanyahu güçlü bir şekilde Türkiye karşıtı bir söylem içerisine girmedi, ki bunu yapmanın da bir rasyonalitesi olmazdı. Türkiye açısından da benzer bir durum söz konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında da İsrail’deki hükümet değişikliğinin normalleşme adımlarına doğrudan bir olumsuz etkisinin beklenmediğini görüyoruz. Normalleşme süreci, Türkiye’nin değişen bölge algısı ve politikalarıyla uyumlu olarak Türkiye’nin girişimiyle başlatılmıştı. Dolayısıyla Türkiye tarafından da köklü bir değişim beklemek için bir sebep yok. Normalleşme sürecinin hızında birtakım değişiklikler olabilir elbette, ama durması için daha ciddi krizler olması gerekir.‘’
İki ülke ilişkilerinin 'normalleşme' sürecinde ilerlemesi için neler yapılmalı?
İki ülke ilişkilerinin ‘normalleşme’ sürecinde ilerlemesi için nasıl bir politika ve özen gösterilmeli sorusuna ise Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Dr. Ferit Belder şöyle yanıt veriyor:
‘’Normalleşme sürecinin anahtarı ikili ilişkiler açısından bugüne dek kriz yaratan konuların yok edilmesi değildi, daha ziyade bu konuların ikili ilişkilere etkilerinin sınırlandırılması için bir takım kanallar açılması konusunda uzlaşıldı. Buna ek olarak ilişkilere ivme kazandıran konulardaki işbirliği alanlarına daha fazla yoğunlaşılacaktı. Taraflar zaten bu hususların farkında. Netanyahu’nun aşırı sağcı ortaklarının koalisyonda yer almaları halinde sınırlandırılmaları, atılabilecek önemli bir adım olacaktır.‘’
Eliamep Türkiye Programı uzmanı Dr. Selin Nasi'ye göre de Türkiye-İsrail ilişkilerinin karşılıklı çıkarlar üzerinden sağduyuyla yürütülmesi normalleşme sürecinin tutarlı şekilde devam ettirilmesinin olmazsa olmaz koşulu.