Sunucu ve yazar Yekta Kopan, hayatını kaybeden Halit Kıvanç’ı anlattığı sözlerine böyle başlıyor.
Sayısız futbol maçında, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kapsamında gerçekleştirilen şenliklerde, eğlence ve müzik programlarında, radyoda, sesine ve güçlü Türkçesine aşina olduğumuz Halit Kıvanç 97 yaşında aramızdan ayrıldı. Ardında ise başta futbol olmak üzere sanat ve eğlence dünyasına dair büyük bir arşiv bıraktı.
Ve elbette ki dostlarının hafızalarından hiç silinmeyecek anılar.
‘Başka bir lezzetti’
Kıvanç’ı BBC Türkçe’ye anlatması üzerine aradığımız Müjdat Gezen, telefonu büyük bir üzüntüyle açıyor.
“Elinde büyüdük” dediği Kıvanç’ın kaybı sonrasında üzüntüsünü, “Akrabadan öte bir yakınım, Halit abim öldü” diyerek anlatıyor.
Hikayeyiyse en başına, 29 Ekim 1943 tarihine, yani kendi doğum tarihine sarıyor.
İstanbul Fatih’te bir evde dünyaya gelen Gezen’in doğduğu gün evde bulunan isimlerden birisi de Halit Kıvanç’ın ağabeyi, Kemal Kıvanç.
Ebenin, anne ve babasına “Bir oğlunuz oldu” demesiyle birlikte, yakın aile dostu olan “Kemal Amca”nın da, “Bakın bizim Halit, Hukuk Fakültesi’nde çok başarılı. Sizin oğlana da onun ismini verelim” önerisini sunduğunu aktarıyor Gezen ve “Bu kabul görünce adım da Halit Müjdat” oluyor.
Adını taşıdığı Halit Kıvanç’ın yalnızca bir futbol spikeri, gazeteci ve yazar olmadığını söylüyor Gezen ve devam ediyor:
“Halit abi çok büyük bir renkti. Sporda, sanatta, mizahta, işinin ehli biriydi. Beraber çok iş yaptık. Başka bir lezzetti. Türkiye çok büyük bir rengini ve nefesini kaybetti.”
‘Güzel günler, onun ölümüyle giderek uzaklaşıyor’
Yekta Kopan da, Halit Kıvanç’la beraber çalışma imkanı bulmuş isimlerden birisi.
Kıvanç’ın bu mesailerinde, bildiklerini aktarmada hiç de cimri olmayan bir insan olduğunu belirten Kopan, şunları söylüyor:
“Babacan, ama bu babacanlıkla beraber hiç de farklı bir mesafe koymayan bir insandı. “Ben ustayım, sen yenisin” duygusunu hiçbir zaman hissettirmeden, tatlı tatlı nasihatlarını veren, dokunduğu insanı çok farklı bir yere taşıyan cömert bir hocaydı.”
Çarşamba sabahının artık Halit Kıvanç’sız bir gün olacağını belirterek sözlerine devam eden Kopan, “Onun anlatımlarıyla dolu o güzel günlerini özleyeceğiz. O güzel günler, onun ölümüyle birlikte giderek daha da uzaklaşıyor” diyor.
‘Eski Türkiye’nin yüzleri öldü’
Türkiye, Halit Kıvanç’ın ölümüyle birlikte bir haftada ikinci ikonik sesini kaybetmiş oldu.
Eurovision şarkı yarışmaları anlatımıyla hafızalarda yer eden televizyon sunucusu ve spor spikeri, Bülend Özveren de 18 Ekim’de 79 yaşındayken hayatını kaybetti.
Yekta Kopan’a göre hem Özveren hem de Kıvanç, “eski Türkiye”nin yüzleriydi.
Türkiye’nin artık Eurovision’da olmadığını, 23 Nisan şenliklerinin de eskisi gibi kutlanmadığını hatırlatan Kopan, “Mahalle fark etmeksizin herkes Eurovision’u izlerdi. Hepimiz 23 Nisan’da heyecanlanırdık. Simge iki olaydı bunlar. Biz bir haftada bu heyecanımızı sağlayan yüzlerimizi kaybettik” diyor.
‘Artık bir Halit Kıvanç yetiştirme şansımız yok’
Halit Kıvanç ile bir dönem NTV ekranlarında “Futbol Bir Aşk” isimli programı hazırlamış spor yorumcusu Mert Aydın da Kopan’ın bıraktığı yerden devam ediyor.
Özveren ve Kıvanç gibi insanların artık yetişemeyeceğini vurgulayan Aydın, tüm dünyanın artık bambaşka bir yer olduğunu söylüyor:
“Halit abi Cumhuriyet iki yaşındayken doğmuş. O dönemde yetişmiş, çok iyi okullarda okumuş. Genel kültürü yüksek, çok zarif ve vizyoner bir adam. Meslek başarısı ve yetenek anlamında söylemiyorum ama artık bir Halit Kıvanç yetiştirme şansımız yok. Dünyanın tarzı farklı artık. O yüzden de çok önemliydi.”
Kopan’a göre Özveren de Kıvanç da “Türkiye’de yayıncılık denen kavramı yıl atlatan, hızlandıran, halkla buluşturan, bu anlamda birer rönesans adamları ve gerçek birer entelektüel”.
“Aşk” olarak tanımladığı futbol dünyası dışında da Kıvanç’ın Türkiye’nin geniş kesimlerince tanındığını aktaran Aydın, usta spikerin çok yönlülüğünü şöyle anlatıyor:
“Futbol spikeri olan arkadaşlarımız ve büyüklerimiz var. Onları futbol dışındaki insanlar çok fazla tanımıyor. Ama Kıvanç Türkiye vatandaşlarının tamamına dokunmuş bir insan. Futbolseverlere maç anlatımlarıyla, müzikseverlere müzik programlarıyla, çocuklara da 23 Nisan törenleriyle dokunmuş birisi. Halit abinin yanına çocukları aldığı, onlarla onlar gibi konuştuğu, çocukları alkışlattığı sahneler gözümün önünden gitmiyor. Doğal olarak, Halit abiye yönelik duygularımız da birçok kişiden daha farklı oluyor.”
‘BBC’de geçirdiği zamanı hep anlatırdı’
Kıvanç, 1963 senesinde Londra’da BBC Türkçe Servisi'nde de çalışmıştı.
Mert Aydın, BBC Türkçe'de programlar yapan, haberler okuyan ve hatta radyo tiyatrosunda rol alan Kıvanç’ın o dönemlerini “hep çok kıymetliydi” diye anlattığını aktarıyor:
“BBC’de geçirdiği bir yılın bile çok değerli olduğunu anlatırdı. Herkes onu spikerliğiyle tanır ama asıl ilginç olan bir gazeteci ve muhabir olmasıydı. 1954 ve 1958 Dünya Kupaları’nı da gazeteci olarak takip etmiştir. Onun anılarını dinlediğinizde ne kadar iyi bir gazeteci olduğunu anlıyorsunuz.”
Halit Kıvanç, Türkiye’de futbol spikerliğinin gelişiminde büyük rol oynadı. Buna atıfa bulunan Mert Aydın da, Ercan Taner’den Levent Özçelik’e kadar spor spikerlerinin anlatacağı çok önemli şeyler olduğunun altını çiziyor. Bunun nedeni olarak da eski dönem spikerlerin, TRT’nin eğitim programlarından geçmesini işaret ediyor:
“Halit abi de bu eğitimi veren kişilerden biriydi.”
‘Mikrofon onu çok sevdi, o da mikrofonu’
Peki sahiden de Halit Kıvanç, genç spikerlerin hayatlarına nasıl dokunmuştu?
Futbol spikeri Ercan Taner, 1990 Dünya Kupası’nı beraber anlattıkları Halit Kıvanç'ı sormak için aradığımızda, teesürle açıyor telefonu.
İlk cümlesi, “Türkçe çok önemli bir kralını kaybetti” oluyor, Kıvanç’ın Türkçe becerilerine duyduğu hayranlığı, “Cümlelerle dans eder gibiydi. Bir sihirbaz gibi program sunar, sonra maç anlatır, sonra da radyo programı yapardı” diye anlatıyor.
1983 yılında TRT’de spor spikerliği sınavını kazanan Taner, katıldıkları kurslarda hocalarından birisinin Halit Kıvanç olduğundan gururla bahsediyor ve “Hocalıkta da zirveydi” diyor.
Taner, hocasının bir gün derste “aslan ile hayvanat bahçesindeki bakıcısı” hikayesinden bahsettiğini söylüyor:
“Bir gün bize bir şey anlattı. Hayvanat bahçesinde bakıcısı, bir aslana her gün muz veriyormuş. Bir gün, iki gün, on gün, yirmi gün derken aslan sesini hiç çıkarmamış. Ama artık durumdan muzdarip aslan bakıcıyı köşeye sıkıştırmış. ‘Kardeşim ben aslanım, sen beni maymunla karıştırıyorsun belli ki’ demiş. Bakıcı ise aslana, ‘Bendeki listeye göre sen maymun kadrosunda görünüyorsun. Kusura bakma ama muz yiyeceksin’ demiş.
“Bunu şu yüzden anlatmıştı: Bugün aslansınız ama yarın başka bir şey olabilirsiniz. Muz da yiyeceksiniz, başka yemekler de. TRT’de her işi yapacaksınız. Haber yazacaksınız, montaj yapacaksınız, kurgu yapacaksınız. Biz de öyle yaptık ve her şeyi öğrendik.”
Taner, “bir sihirbazdı” diye yinelediği büyük hocasına dair son olarak şunları söylüyor:
“Mikrofon onu çok sevdi, o da mikrofonu çok sevdi. Birbirilerine hiç ihanet etmediler."