Northwestern Üniversitesi ALS Araştırma Laboratuvarı Kurucu Başkanı Doç. Dr. Hande Özdinler, Türkiye'nin de artık ALS konusunda dünya platformuna taşınacağını duyurdu. Özdinler, çalışmanın detaylarını ve hedeflerini Independent Türkçe'ye anlattı
Türkiye'de 8-10 bin civarında, dünyada 450 bin civarında ALS hastası olduğu tahmin ediliyor. Northwestern Üniversitesi ALS Araştırma Laboratuvarı Kurucu Başkanı Doç. Dr. Hande Özdinler, Türkiye'nin de artık ALS konusunda dünya platformuna taşınacağını duyurdu.
Türkiye'den üç merkez dünyada ALS konusunda bilimsel çalışmaları sürdüren Kuzeydoğu ALS Konsorsiyumu'nun (NEALS) üyesi oldu.
Türk Nöroloji Derneği Nöromüsküler çalışma grubu ile ALS-MNH Derneği'nin iş birliği sonucunda Türkiye'den üç merkezin NEALS konsorsiyumuna üyeliğinin kabul edilmesiyle, klinik çalışmaların ülkemizde başlatılması için ilk adım atıldı.
Doç. Dr. Hande Özdinler, çalışmanın detaylarını ve hedeflerini Independent Türkçe'ye anlattı. "ALS'de her hastada farklı mekanizmaların kombinasyonları oluyor; bir ilaç herkesi iyileştiremeyecek" Amyotrofik lateral skleroz (ALS), konusunda hem dünyada hem de Türkiye'de çok büyük gelişmeler olduğunu belirten Doç. Dr. Hande Özdinler, "ALS bir motor nöron hastalığı ve insanların hareketlerini engelliyor ve onları vücutlarını hapsediyor. Ama bu arada insanların beyinleri çalışıyor, hâlâ daha düşünebiliyorlar, görüyorlar, hissediyorlar ve biliyorlar ama konuşmakta, yutkunmakta ve hareket etmekte zorluk çekiyorlar. Yavaş yavaş her gün yetisini biraz daha kaybediyor ve özellikle sevdikleri insanları böyle gözünün önünde eridiğini görmek insanlar için gerçekten çok korkunç" diye konuştu.
"Uzun bir süre çok fazla gelişme olmamıştı. Çünkü ALS konusunda genetik midir yoksa çevresel midir? Neden altta yatan sebepler çok fazla bilinmiyordu" diyen Özdinler, "Ondan sonra bu sebeplere uygun çok fazla ilaçlar bulunamıyordu. İlaçlar bulunsa, ilaçları test edecek mekanizmalar, platformlar yoktu ve biyomarkerlar (biyobelirteç) yoktu. O kadar çok bilinmeyen bir denklemdi ki çözülemiyordu ve de üstelik de hastalığın ne kadar karmaşık olduğunun bile farkında değildik. Biz zannediyorduk ki bir mekanizmadan motor nöronlar ölüyor. O kadar çok mekanizma varmış ki, her hastada farklı farklı mekanizmaların kombinasyonları oluyormuş. Dolayısıyla bir ilaç herkesi iyileştiremeyecek. Bunu maalesef 36 tane klinik çalışma sonuçsuz kalınca anladık" dedi.
Sonraki süreçte kişiye özel çözüm sürecine geçilmesine karar verildi. ALS nadir görülen bir hastalık olduğu için biyomarkerlara ihtiyaç oluyor ve bütün dünyadaki merkezlerin ortak çalışması gerekiyor.
"Erzurum'un bir köyünden bir amcamız da o çalışmaya katılabilecek" Klinik çalışma yapmak için yüzlerce hastaya ihtiyacınız olduğunu belirten Özdinler, şunları söyledi: ''Hiçbir zaman yüzlerce hastayı bir yerde bulamayacaksınız. Dolayısıyla Amerika'daki bütün ALS merkezleri ortak bir platformda buluştular. Sonra bütün dünyayı bu platforma açtılar. ALS hastaları dünyanın neresinde olursa olsun gelin, herkes birleşsin. Şimdi biz bu çağrıyı duyduk ve Türkiye'de ALS merkezi yoktu. Türkiye'deki hiçbir ALS hastası, hiçbir klinik çalışmaya katılmıyordu. Sonuçta ALS teşhisi alındıktan sonra insanlara 'Evine git, yapacak bir şey yok' deniyordu. Çok kötü bir şey bu süreç ve ben onların acısını içimde hissediyorum.
Onun için de Türkiye'de de neden bir ALS merkezi kurulmasın, neden Türkiye dünyayla entegre olmasın? Neden Türkiye, dünyadaki bütün gelişmelerin dışında kalsın?
Bu konuda Türk Nöroloji Nöroloji Derneği'nin çok iyi doktorlarıyla, Türkiye'deki ALS Derneği'nin başkanı Dr. Alper Kaya ile toplantılar yaptık. Türkiye'den 4 merkez çıktı. Özellikle Antalya ve Çukurova ortaklaşa bir platform kurdular. Onlarınki harika bir takım oyunu oldu.
Sonraki süreçte İstanbul'da da Koç Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nin de dahil olduğunu anlatan Dr. Hande Özdinler, "Her ikisi de zaten çok iyi üniversiteler. Ondan sonra dolayısıyla Türkiye'yi hem kuzeyden hem güneyden saracak bir şekilde 3 başvuru yaptık. Çünkü Antalya ve Çukurova'yı bir ortak merkez gibi gördük. NEALS'a Türkiye'den 3 büyük başvuru gönderdik. Türk hastalarının da bu gelişmeden faydalanmalarını istiyoruz. Dünyada ne oluyorsa bunu Türkiye'ye getirmek istiyoruz. Türkiye üçte, üçünü kazandı. Dünyanın neresinde bir klinik çalışma varsa mesela Erzurum'un bir köyünden bir amcamız da o ilaca çalışmaya katılabilecek. Kore'de birisi Japonya'da birisi İtalya'da birisi aynı anda aynı platformun içinde olabilecek. Yani bu dünyanın ne kadar küçüldüğünü hem de ne kadar büyüdüğünü gösteriyor" şeklinde konuştu.
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi ve Koç Üniversitesi ile Adana'dan Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji kliniği ve Antalya'dan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Kliniği ortak tek merkez olmak üzere NEALS üyeliği için kabul aldı.
Bu iş birliği Türkiye'deki ALS hastalarının çalışmaya dahil edilme kriterlerini karşılama koşulu ile NEALS şemsiyesi altında yürütülen klinik araştırmalara katılma fırsatının yanı sıra, geliştirilen ya da sahaya sürülmeye hazır ilaçlara erken erişimin kapısını aralayacak.
Ayrıca, Türkiye'de bu platformun üyesi olduğu için, ileride Türkiye'de geliştirilen ilaçlar da dünya ile entegre bir şekilde farklı ülkelerde denenebilecek.
Bu çalışmalar iki taralı bir şekilde çalışıyor: Bilim geliştirmek, bilimde iyi olmak her şey için önemli. Alzheimer'ın, Parkinson'un ve ALS'nin tıp tarihine göre yakın bir zamanda çözüleceğini düşündüğü belirten Dr. Özdinler, ilaçların fiyatlarının çok yüksek olduğunu ve ileride Türkiye'nin hastalık popülasyonunu açısından ekonomik olarak bunu kaldırmasının çok zor olduğunu kaydetti.
"NU-9 isimli kimyasal maddenin aslında bu beyinde ölen motor nöronları, ölüm fikrinden caydırıp, tekrar hayata döndürdüğünü fark ettik"
Northwestern Üniversitesi Kimya Profesörü Richard B. Silverman ile yaptıkları çalışmada beyinde ölen nöronları iyileştiren bir kimyasal madde bulduklarını söyleyen Dr. Özdinler, yürütülen çalışmanın önemini şu sözlerle anlattı:
Benim en son ses getiren çalışmam bu ALS ilacının Silverman ile bulmamız ve onunla beraber NU-9 isimli kimyasal maddenin aslında bu beyinde ölen motor nöronları, ölüm fikrinden caydırıp, tekrar hayata döndürdüğünü fark ettik.
Beyinde ölen motor nöronlar ne demek? ALS kompleks bir hastalık, hem beyinde hem omurilikte belirli nöron popülasyonlarının etkiliyor. Beyindeki etkilediği nöron popülasyonlarının, üst motor nöronlar veya beyindeki motor nöronlar deniyor. ALS'de bu nöronlar vefat ediyor. Yani bütün beyindeki bütün nöronlar vefat etmiyor. Özellikle bu üst motor nöronlar, vefat ediyor.
Bir de omurilikteki spinal motor nöron veya alt motor nöron dediklerimiz vefat ediyor. Beyindeki nöronların çok büyük önemi var, çünkü istemli hareketi başlatan nöronlar bunlar. Yani elinizi uzattığınız zaman, yutkunduğunuz zaman, konuştuğunuz zaman, her hareketiniz için emir beyinden gidiyor.
"Hastalığa değil, mekanizmaya ait ilaç geliştiriyoruz"
Hareketin başlangıç noktası beyin. Beyindeki nöronların dejenerasyon göstermesi sonucunda, emir gitmiyor ve hareket yapılamıyor. Beyindeki ölen motor nöronlarla ilgili çok fazla bilim insanının çalışmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Hande Özdinler, "Çünkü sayıları çok az. Diğer nöronlardan ayırt etmek zor. Beyin çok heterojen. Bunları izole etmek, görmek ve anlamak zor. Beyin de ölen motor nöronları floresans yapan, onları aydınlatan dünyadaki ilk grup olduk. Motor nöronlar floresans oldu. Bunları hücresel veya moleküler yöntemlerle neden öldüklerini, neden rahatsızlandıklarını anlayalım. National Institutes of Health (NIH)'den 3 buçuk milyon dolar destek aldık. Bu hücreleri bir cımbızla teker teker beyinden alan bir yöntemle, neden öldüklerini sorduk. Bu sefer bunlar bizimle konuşmaya başladılar. Bu sefer biz bunların dillerini konuşmayı, problemlerin ne olduğunu anlamaya başlayınca, ne istediklerini anladık. Böylece hastalığa değil, mekanizmaya ait ilaç fikirlerimiz ortaya çıkmaya başladı" dedi.
"Dünyada hücre bazlı ve mekanizma tabanlı ilaç geliştirme yöntemleri bulduk" şeklinde konuşan Doç. Dr. Özdinler, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Clinical Translational Neuroscience Dergisi'nde yayımlandı. İlaç çalışmamız yanında, beyinde ölen motor nöronları kullanarak bir ilaç deneme platformu kurduk. Bu da dünyada ilk çünkü, beyin de ölen motor nöronların oluşturduğu hastalıklar değil, omurilik zedelenmesi sonucunda da motor nöronlar vefat ediyor. Şimdiye kadar hiç ilaç gelişmemiş. Çünkü ilacı geliştirecek bir platform yoktu. Milyon dolarlık bir fon aldık. Şimdi onları çalışıyoruz ve zannediyorum ki ilaç buluşu konusunda müthiş bir atılım olacak. Özellikle bu motor nöron hastalıkları ve hareket konusundaki hastalıklar için büyük bir atılım olacak.
ALS'de diğer tedavi yöntemi gen terapisi. ALS nadir görülen bir hastalık olduğu için herkeste ilacın çalışmayabileceğine dikkat çeken Özdinler, "Bu nedenle gen terapisi yöntemlerini geliştirmeye çalışıyoruz. İnsandaki mutasyonları bularak, iyi virüslerde istediğimiz genleri klonlayarak bu sefer beyinden virüsleri enjekte ederek, istediğimiz nöronlara götürüp, istediğimiz genleri ekspresyonu yaparak nöronun içten tedavi etme yöntemleri geliştiriyoruz. Bu çalışmamız da Nature Gene Therapy Dergisi'nde yayımlandı. Kapak olduk, bu konuda da çalışmalarımız devam ediyor. Maymun çalışmalarımız var ki insanlara geçiş olsun" ifadelerini kullandı.
İlaç tedavisinin mekanizmaya yönelik çalışacağı için kişiye özgü bir tedavi yöntemi olacağını söyleyen Doç. Dr. Özdinler, problemli mekanizmaları bulup, o mekanizmalara çözüm üreteceklerini kaydetti.
Özdinler, "Amacımız problemi çözmek, problemi çözerek hastalığı bitirmek. Ve öyle olunca bir hastalığı değil birçok hastalığa da etkisi olabileceğini tahmin ediyoruz" çalışmalarının hedefini anlattı.
"Türkiye'deki gençlerin beyinsel gelişmeleri desteklemeli ve üretmeleri için fırsat verilmeli" "Her tıbbi gelişmenin altında temel bilimle alakalı bir buluş yatar" diyen Özdinler, bilimsel çalışmaları konusunda şunları söyledi:
Yani eğer biyoloji, fizik, kimya, bunlar güçlü olmazsa, ilaç zaten getiremezsiniz. Tıbbi konuda bir gelişim olmaz. Yani temel bilimler, binanın sütunları gibidir. Onun için temel bilimlere ne kadar çok yatırım yapılırsa, gençler, bilim insanı olmak ve işin esasıyla uğraşmaya yönlendirilirse binalar o kadar sağlam olur. Türkiye'de güçlü bilim kurumlarına özellikle, iyi bilim insanı yetiştiren kurumlara, gözünün nuru bebek gibi bakılmalı. O pırıl pırıl çocuklara öyle bakmak lazım. Mesela ben, Türkiye'de Boğaziçi Üniversitesi'nde moleküler biyoloji ve kimya mühendisliğinde o eğitimleri almamış olsaydım, ben bu kadar başarılı olamazdım.
Aynı zamanda bilginin öneminin kavratılması ve bilgi yaratılan üniversitelerin daha da güçlendirilmesi geretiğine işaret eden Doç. Dr. Özdinler, "Onlara destek olunması gerekiyor. Böyle olursa Türkiye'nin de diğer dünya ülkeleri gibi bilimsel konularda müthiş atılımlar yapacağının farkındayım. Çünkü, gerçekten Türkiye'de çok zeki, çok çalışkan, zehir gibi bir gençlik var. O gençlikten çok iyi faydalanmalı. Onların beyinsel gelişmelerini desteklemeli ve üretmeleri için fırsat verilmeli. Böyle olduğu zaman bence çok fazla önlerinde engel kalmayacak ve Türkiye de çok başarılı olacaktır" dedi.